"BENİ KATEGORİZE ETME"

"BENİ KATEGORİZE ETME"

Bugüne kadar gördüğüm birçok ülke ve insan vesilesiyle hiç bir şeyin belirli bir normu olmadığına bizzat şahit oldum.

Hepimiz aynı gezegende ve aynı dünya yılında olmamıza karşın, her birey ve her ülke kendi gezegenini ve kendi çağını oluşturmuş, onu sürdürüyor.
Her bir kimse de belirli bir konu için bambaşka kurallar, bambaşka yargılara sahip.

Yani demeye çalıştığım, hani "bunun adabı budur", "elalem ne der sonra?" bakış açısı var ya tüm dünyanın gelir geçer kanunuymuşçasına, öyle bir dünya yok işte. 

Abartmayın AlLah AşKınA!

Ben bir insanın kişiliğini anlamak için önce dinlediği müziğe, bir ülkenin karakterini anlamak içinse önce kadını toplumda koyduğu yere bakarım.

Ve inanır mısınız?..
Çoğunda da haklı çıkarım.

"Ne alaka şimdi?" demeyin.
Öyle.
Biraz düşündüğünüzde hak vereceksiniz.

Durun, konu dağılmasın. Örnek vererek anlatacağım.

Bir ülkenin karakterini anlamak için, kadını koyduğu yere bakın diyorum.

Almanya'da metroyu, şehir otobüslerini kullanan birçok kadın şoför varken ve bunun son derece normal olduğu düşünülürken, benim ülkemde kadın bile kendisi için şunu düşünebiliyor: "kadın dediğin işe gitse bile evinde yemeği, ütüyü yapan kişidir ve - ne kadar acı verici ki - bunu ele güne karşı "gurur tablosu" olarak nitelendirebiliyor...

Üstelik bunu söyleyen o kadar dinazor zihniyetler var ki, çoluğunu çocuğunu da bu yönde düşünmeye itiyor.

Zorla!

"Hayır oğlum, eşin de en az senin kadar eğitim gördü ve parasını kazanıyor, elbette ki evin işini bölüşebilmelisiniz." diyemiyor.

Aslında o kişinin kıramadığı norma ülkesinin el atması, bu zihniyetleri çok güzel temizleyici nitelikte. 
Bu yüzden, Almanya'da şehir parkına gittiğinizde bebek arabalarıyla gezen babaları oldukça sık görebilirsiniz. Üstelik en memnun halleriyle!

Yine de ne mutlu, ne gurur verici bize ki, Atatürk gibi bir "insan" ("Adam" değil, "İnsan") tüm insanlık için örnek olunacak değerler getirmiş bizim ülkemize.

Üstelik bunun aslında bir "lütuf" olmadığını, insanların yalnızca "insan" olduğunu, bu yüzden ayrımcılığın hiçbir alanda söz konusu olmadığını göstermiş.

Buna rağmen ne yazık ki, sırf bu dinazor zihniyetlerin yarattığı nesiller yüzünden, tertemiz, edepli, görgülü, eğitimli insanların yaşam alanı ve hürriyeti kısıtlanıyor ve bu aklın, mantığın asla alabildiği bir şey değil.

Biz "insanların" işte bu yüzden özen göstermesi gerekiyor, dinazorlardan uzak kalmaya, onları düzeltmeye, gerekirse devlet eliyle terbiye etmeye.

Tüm bunların her sene dile getirilmesi bile o kadar çirkin ve anlamsız ki...

Bu tartışmaların yüzyıllar öncesinde kalması gerekirken, gündeme daha çok gelir olması da bir o kadar insanlık ayıbı.

Herkes haddini bilmeli.

Herkes bizi kategorize etmeden, bizimle İNSAN gibi yaşamasını öğrensin.

Ve LÜTFEN,

Bunu en önce KADIN, KeNDİ cinsi için içerlesin, kendi içinde hazmetsin.

Önce KADIN kENDISiNE ve hakkı olana sahip çıkabilmeli ve kimsenin onu belirli kalıplarda yargılamasına izin vermemeli. Ondan sonra çevresini ve diğer insanları değiştirmek için çaba sarf etmeli.

"Kadın, erkek" diye bir şey yok bir kural yok bu dünyada yaşamak için.

Yalnızca İNSAN OLMAK var.



1 yorum: Leave Your Comments

  1. İnsan olmayı içselleştirebilirsek bir gün belki bütün kötülüklerin sonu olur.....

    YanıtlaSil

More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı