Avustralya yerlileri olan Aborjinler, ilk kez ortaokul-lise zamanlarımda Mina Urgan'ın 'Bir Dinazorun Anıları' kitabını okuduğumda çekmişti ilgimi. Doğa üstü olayların, 'kocakarı ilaçları' şeklinde tabir edilen tedavi araçlarının mümkün olabileceğini düşündürtmüştü çünkü...
İngilizlerin taktığı isim, 'orjinin dışında kalanlar' anlamıına gelmekte, bir diğer deyişle kökleri olmayanlar... Latince karşılığı ise 'gerçek insanlar'... 1700'lerde Avustralya'ya yerleşen İngilizler, 300.000'in üzerinde olan aborjin halkının sayısını 1900'lerde 45.000'e kadar düşürmüş, öldürerek ya da toprağından sürerek... 1960'larda hükümetin yerli halkın toprak haklarını tanımaya başlaması, bu sayının yükselmesini sağlamış ve 2001'deki sayımlarda toplam nüfusun %2.4'üne ulaşmış.
Günümüzde, İngilizler Avusralya'ya ilk geldikleri gün olan 26 Ocak 1788 tarihinin yıl dönümünü kutlarken, yerli Aborjin halkının bunu 'işgal günü' kabul ederek protesto etmesinin sebebi de buna dayanıyor. (http://www.hurriyet.com.tr/planet/19774508.asp)
Asıl ilgimi çeken kısım olan mitolojileri ise; toprağa saygı ve 'Düş Zamanı' dedikleri inanca dayanan şifahi geleneklerinden oluşmakta. Aynı zamanda manevi yönleri güçlü ve telepatik olarak anlaşabilmekteler. Zira sesi şifa vermek ve ayin yapmak için kullanmaktalar... Değişik şarkılar söyleyerek ve tiz sesler çıkararak damarlardaki kanın akışını düzenliyorlar ve vücuttaki hücrelerle iletişime geçerek kesik ve yaraları, hastalıkları iyileştirebiliyorlar. Kendi ürettikleri ilaç ve yiyecekler de cabası...
Mina Urgan'ın kitabında da bu tarz bir tedavi uyguladıklarını okumuştum. Yazar, bizzat buna şahit olmuştu yani...
Bunun yanı sıra, boyama sanatı ve çeşitli aletler geliştirmişler. Mesela, bumerangın icadı Aborjin kabilelerine ait imiş ve avlanmak için kullanmaktalarmış.
Aborjinler için asıl önemli ve gerçek olan, ruh ve maneviyat... Beden sadece dünya ile bağlantı kurma amaçlı imiş. O yüzden de toprağa, hayvan ve bitkilere değer vermekteler. O kadar ki, bünyeleri susuzluğa alışan halk, çölde içtikleri suyun bir kısmını kendisinden sonra gelecek hayvanlara bırakırmış.
Günümüzde aborjinlerin sadece bir kısmı atalarının yaşadığı hayatı sürdürmekte, geri kalan kısmı şehir hayatına tutunmaya çalışmakta imiş... Milenyum çağına girdiğimiz, teknolojinin her derde deva olduğu şu devirde, halen bu tip bir yaşamın var olduğunu bilmek... İlginç ve bir o kadar da ilgi çekici...
Fotoğraflar alıntıdır.
Fotoğraflar alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder