Van Gogh'u hepimiz "kulağını kesen ressam, deli herhalde (!)" şeklinde biliriz. Ben de biraz fazlasını Amsterdam'daki müzesine gittiğimde öğrendim...
Hollandalı, empresyonist bir ressam olan Van Gogh, 1853-1890 yılları arasında yaşamış ve ressamlık kariyerine 1880'lerde başlamış. Son 10 yılda bu kadar devleşmiş yani... Tarzını Fransa'da yaşadığı zamanlar netleştirmiş ve günümüze değin önemi artan eserlerini yaratmış... Resimlerini genelde kontur olmadan, hafif fırça darbeleri ile oluşturmuş olması ise beni ayrı etkiledi.
Hayatı, kişiliği ve kulağını kesmesi hakkında ise farklı söylemler bulunmakta... Genelinde acıyı, yalnızlık ve mutsuzluğu resimlerinde konu almış. Önceleri yakın arkadaşı olan Paul Gaugin ile bir gün kavga etmiş ve yine söylentilerden birisi olarak kulağını sinirlenerek kesmiş. Anlaşılacağı üzere psikolojik rahatsızlığı olan Van Gogh, akıl hastanesinde tedavi de görmüş. Kardeşi Theo ile yakın olan ressam, kardeşine yazdığı mektuplarda kendisi hakkında birçok bilgi edinmesine vesile olmuş. Mektuplar halen korunmakta...
Müze oldukça büyük ve kronolojik olarak bütün çalışmaları açıklamaları ile sergilenmiş. Zaman içinde tarzının ve çalıştığı konuların değiştiğini gözlemleyebiliyorsunuz.
Müzede ilgi çekici bir diğer resim ise kuşkusuz 'the bedroom' isimli tablosu. Kardeşi Theo'ya mektuplarında uzun uzun bahsettiği, Fransa'da Arles'te yaşadığı yatak odası, hem tablo olarak hem de canlandırılarak dekore edilmiş haliyle bulunmakta.
En ünlü eserlerinden "Patates Yiyenler Tablosu" da müzede sergilenmekte...
Baharı anlatan badem çiçekleri ise en çok beğendiklerimden...
Eğer Amsterdam'a gitmişseniz, Van Gogh Müzesi görülmeye değer yerlerden diye düşünmekteyim. Yalnız biraz paraya kıymanız ve uzun giriş sırasında sabrederek beklemeniz gerekecek benden söylemesi... ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder