Sabah güne erkenden günaydın dersiniz...
İşe gideceğiniz için özenli seçilmiş bir kıyafet kombini ile evden çıkarsınız...
Sokakta yalnız da değilsinizdir, diğer tüm işe giden insanlarla birliktesiniz... Belki de gün içinde denk gelebileceğiniz en kalifiye popülasyonun içindesiniz!...
Önünüzden, yanınızdan geçen insanlardan yayılan baş döndürücü parfüm kokuları sarar etrafınızı... Hepsi birbirine karışırken bir yandan da kokular arası yolculuk yapmaya başlarsınız -her koku bir yerden tanıdık gelir çünkü o anda size. Anları yaşatır zihninizde biranda...
O sırada yanından geçtiğiniz simidin kokusu gelir burnunuza... O an dersiniz eğer bir İzmir insanıysanız: "hayır hayır bu bir 'gevrek' kokusu!". Tam da o kokudur çünkü size göre, hatta fonda da deniz kokacaktır mutlaka birazdan, ulaşacaktır o koku er ya da geç size de...
Derken taze meyve suları satan büfenin önünden geçersiniz ve bir önceki düşünceleri unutur yeni bir 'fresh' kokunun verdiği mutluluğa dalarsınız, içinize çekersiniz...
E karasal bir büyükşehirde egzoslara takılıp gidecek haliniz yok ya... Güzellikleri çekip çıkarmak gerek içinden o imkansızlıkların diye düşünürsünüz...
Bir yandan parfüm kokularının kaliteli olanlarını ayırt ederken, gözünüz bir yandan da şık giyinmişleri ayırır o kalabalığın içinden. İçinizde gereksiz bir muhakeme bile yaparsınız bazen ister istemez...
Sonra, trafiğe girersiniz ve bu sefer de etrafınızdaki şoförler gözünüze çarpmaya başlar... O kadar uzun bir süre dip dibe durmak durumunda kalırsınız çünkü... Yapacak başka birşey de yoktur o anda kitap okuyacak kafanız yoksa eğer...
İçlerinden bazılarını görürsünüz, imrenirsiniz... Hayatını düşünürsünüz... O da gereksizdir belki, ama bir eğlencedir yine de o boşa geçen zamanda alternatif bir etkinlik olarak...
Ve nihayet iş yerine varırsınız...
Gerçek bir 'Günaydın!' dersiniz...
Bir bardak çayınızı alır, kısa bir muhabbetin ardından masanıza yerleşirsiniz...
Çalışma zamanı gelmiş demektir...
Tüm sabahı unutur, işinize dönersiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder