Hayatta doğrular vardır, yanlışlar vardır. Bilinenler vardır, tahmin edilenler vardır... Olasılıklar doğrultusunda seyreden akıştır belki de çoğu zaman yaşam...Doğru aslında hiçbir zaman kesin değildir. Değildir işte... İlla ki karşıt bir çıt duyulur etrafta derin bir sessizlik olduğunu düşünseniz bile... Bugün 2 ile 2'nin çarpımının 4 olmayabileceğini açıklayabilecek milyon tane insan mevcut, ben dahil...
İşte böyle bir seçimler potporisi ile devam etmekte hayat. Doğru ve yanlış denilen şeyler çoğunluğun ve bilimin ve hatta dinin değer yargıları doğrultusunda kabul edilmekte sadece. Ta ki bunu çürütecek bir karşıt görüş oluşana dek...
Çevremde, etnik değerlerin yaşatıldığı yerlerde, hatta evrenin her an her yerinde hep bir yargı söz konusu. Sürekli doğrular ve yanlışlar dikte ettirilmeye çalışılıyor birilerine. Arada bunların bir kısmı bana da isabet etmekte...
Eskiden az düşünürdük, sorgulamazdık, kayıtsız bir itaatlikle kabul ederdik söylenilenleri, dikte edilenleri... Ama bir süre sonra, gelen veriyi doğrudan beyne onaylatmadan önce, durumu anlayıp işleme süreci başlıyor kişide... Ölçmeye başlıyor, tartıyor kafasında... Sonra görüyor ki, aslında o doğru denilenler, o kişinin öznel doğrusu, yanlış gördüğü de bazen aslında tam da senin içinden geçirdiğin doğru...
O zaman insan düşünmeden edemiyor, olasılıkların sahip olduğu paylar doğrultusunda hareket eden biz, nasıl net kararlar verebilir, nasıl kayıtsız şartsız kabul edebilir veya inkar edebilir? Şarap içmek kiliselerde kutsal sayılırken, başka bir dinde 'günah' kabul edilebilir, domuz eti kimisine göre çok lezizken, başka birine 'yasak elma' olabilir, erkekler için gurur kaynağı olan, kadınlarda namus başlığı altına girebilir, Mayalar'ın zamanında doğru dediği şey, bugün Nasa tarafından tamamen yanlış denebilir...
İnsan bir süre sonra her duruma bir karşıt ihtimal dahil eder oluyor, beyinde bir işlem süreci başlıyor. Sonuçta 'what if?' demeden edemiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder