Yeni bir ülkeye gittiğimde, istem dışı olarak o ülke insanlarının kimliğine bürünüyorum. Öncelikle kostümlerim değişiyor gittiğim yere göre.. Paris'e gider gitmez büyük şapkalar aradım kendime ilk iş olarak mesela.. 'Madame de Paris' olmalıydım zira, Eiffel'in gölgesindeki rüya sokaklarda gezineceksem.. Barselona'ya gittiğimde kocaman halka küpelerim ve saçımda kocaman çiçekten bir toka bulunmalıydı İspanyol olacaksam veya.. Venedik'te geziyorsam, şifon uçuşan bluzum olmalıydı üzerimde masallar diyarı bir fonum olacaksa arkamda ya da..
Dahası dilime dolamak için birer fon müziği bulmalıyım o şehri anlatacak bana. O müzikler eşliğinde kaybolmalıyım sokaklarında.. Paris'teysem Zaz'ın kupleleri, Barselona'daysam Camaron de La Isla, Paco de Lucia'nın flamenko ezgileri, İtalya'daysam Historia de un Amor'un bilindik melodileri mırıldanmalı dudaklarımda..
Yunanistan ve Makedonya'da da böyle olmalıydı.. Son birkaç yıldır güne başlatan mutluluk şarkım olan George Dalaras'ın o sıcacık ezgileri, gerçek topraklarında yerini bulmalıydı artık fonumda sabah uyandığımda.. Yolculuklarımda kendi müziklerini dinlemeli, kendi kültürlerinin varlığında inanmalıydım orada olduğuma.. Makedonya'nın dağlarındaki uçlarına fosforlu sarı ve turuncu renklerin Bob Ross'un fırça darbeleri edasıyla dokundurulmuş uşıltılarını fonumda onların yerel müzikleri eşliğinde izlemeliydim anın gerçekliğini sonuna kadar yaşayabilmek adına..
Onların içkisini, onların gelenekleriyle içiyorsam eğer, onların dilinde demeliydim 'şerefe'mi tokuştururken kadehlerimizi..
Nasılsın demeyi öğrenmişsem, iyiyim demeyi de bilmeydim onların dilinde.. Onların sıcaklığını çekmeliydim üzerime, onlardan biriymişimcesine..
Turist olmayı sevmiyorum ben demem odur ki.. Gerçekliğini yaşamadığım hiçbir görüntü, hiçbir ilişki, hiçbir gezinti bana tam anlamıyla yaşanmışlık hissi vermez.. O anı dibine kadar hissedebilmem, aidiyetlik duygusuyla özgürce dokunabilmem, tanıdık ezgilermişçesine bangır bangır duyabilmem, hep oraya aitmişim gibi doyasıya gezebilmem gerek geçmişimde yerleri olacağını kabul edebilmem için..
Yüzeysel yaşanılan bir toplumun, yüzeysel hissiyatlarından başka nasıl sıyrılabilir ki insan derinlemesine düşünmez, sevgiyi içten hissetmezse.. Değil mi azizim?.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder