Her gittiğim güzel yerde, her gördüğüm güzellikte yaşamı-mı
sorgular oldum. Beynimin bir çekirdeği sürekli artılar ve eksilerin
analizleriyle meşgul oluyor. Doğru muyum? İyi mi yapıyorum? Olması gerekeni mi
seçiyorum? Neredeyim ve ne yapıyorum?..
Yaşayan kentler yazı dizisine mi koymalıyım bu postumu,
seyahat klasörüme mi, yoksa kişisel bir yazı mı olacak sadece?.. O bile
belirsiz aslında düşündüğümde… Verdiğim kararların, oluşturduğum fikirlerin
başlangıç ve tamamlanmış şekillerini düşünmek bile yetiyor bazen çelişkiye
düşürmeye…
Evet, istediğim çoğu şeyi elde ediyorum bir şekilde. Ama etmiş olmak
mı tatmin edici olan, yoksa edene kadarki süreç mi en çok canını sıkan.?
Postumun konu başlığı İzmir mesela aslında. Ne var ki, içeriğinde birçok
sorgulamam var yine hayata…
Denizi mi, suyu mu, son düşmanı gören şehir olmasının
verdiği ulusal kaygı mı, yoksa sadece havası mı bu şehri bana bir başka kılan?
Sokaklarının denize çıkması, her dağın arkasında denizin var
olması, havasında, kokusunda denizin taşınması belki de insanları umudun
varlığına inandıran. Bu yüzden aslında sakin kalmaları, telaşesiz gününü
yaşamaları ve karşısından gelen kişiyi içtenlikle selamlaması…
Akşamları sahile çıktığında tanıdık bir yüz, tanımasan bile
tanışacağın bir isim, ünlü ya da ünsüz…
Seni yalnız bırakmayan, yalnızlık duygusunu unutturan
sıcaklık demem odur ki şehirde var olan…
Gri şehirlerde, gri ruhlu insanlar üşütüyormuş demek ki
aslında içimi en az havasının üşüttüğü kadar…
Israrla, inatla ısı yaymaya çalışmak boşuna belki de şehre,
griliğe renk verme çaban kadar…
Kabullenmektir belki de yapman gereken sadece…
Var olduğun, ait olduğun sınırlar bir yandayken, gitmen gereken
ve bir şekilde vazgeçemediğin başka sınırların olması da bu yüzden…
Kendi içinde, kendi umudunu taşımak yeterlidir sadece gittiğin yerlere
belki de..
Kasmadan, çok düşünmeden…
çok fazla düşünüyorsun rahat ol kasma:)
YanıtlaSilnot: İzmir'i iyice bir gezip görmek istiyorum ileride bir gün.
Hehe dusun dusun.. diyosun.. =)
SilGezdiririm ben 'raad ol' =)