Pages

8 Ekim 2014

Blogda Yeni Seyahat Klasörü: "@BALKANLAR" !!

Gökçen Gökyer Blog’un ‘Avrupa Güncesi’ ve ‘USA’ klasörlerine bir de ‘Balkanlar’ klasörü dahil oldu.

Geçtiğimiz Kurban Bayramı tatilinde "Yunanistan ve Makedonya" ile başlamıştım esasında bu klasöre çoktan. Bu sefer doğrudan ‘Balkanlar’ yazıları geleceği için yeni bir klasör altına girmeyi hak etti diye düşünüyorum. Klasör yeni alt başlıkları: "Romanya ve Bulgaristan".

Öncelikle, dilime Türkiye'den dolayarak götürdüğüm ve seyahat marşımız haline gelen şarkıyı fona koymak istiyorum: 


Yazın bitmesine olan hayıflanmam yetmemiş gibi bir de soğuk havanın kaynağına kapıdan dalarak o tam olarak gelmeden benim ona gitmem de bir dilemma olmadı değil, evet.

Kabullenme sürecimi hızlandırması ve döndüğüm ülkeyi sıcak hissettirmesi bakımından tam aksine 'iyi oldu'  denebilir aslında.

Döndüğümde daha huzurlu bir ülkeye dönmüş olmayı dilediysem de getirdiğim huzuru buradan seninle çoğaltmak istiyorum..

Açıkçası ‘gitmiş olmak için gitmek’ mottosu ile niyetlendiğim bir seyahatti ilk başlarında… "Şatolar gezisi" olma fikrinin cezbetmesi ile tüm programa dahil olmayı göze alarak çıkmıştım yola. Ne var ki, yine bir "yeni insan tanıma mutluluğu" ile şansımızı ikiye katlamış olduk. Malum insanın şansı karşısına çıkanlarla doğru orantılıymış.. Kendi ortamımın keyifli olması ile gittiğim ortamların anlamlaması da bundandı muhtemelen. 

Romanya’da tam bir "masallar alemi" yaşadığım, “Midnight inParis” filminin Romanya versiyonunu bizzat çektiğim, beklentimin üzerinde bir geziye nail oldum en nihayetinde.

Bulgaristan’da Karadeniz’in belki de en huzurlu rengini, mis gibi iyot kokan dalgalarında izledim. Fırtınanın dalgaları kıyıya vurmasıyla uykuma huzuru daha da çok işledim…

Komünizmin izlerini belki de Berlin’den çok daha fazla burada hissettim.. Farklı dokuların, farklı kültürlerle aynı kareye sığdırılmışlığını gözlemledim…

Atatürk'ün büstünü geniş bulvarlarda saygı objesi olarak gördüğümde gururum arttığı kadar bir o kadar da  içerledim… "Kıymetini bi' biz mi bilemedik?" dedim..

Şehir efsanelerinin gerçekle karıştığı şatoları arka planında inceledim…

1800’lü yıllardan 2000’li yıllara kadar pek çok farklı film sahnesine adeta ait oldum, eğlendim..

Kısacası yepyeni keyifli yazılar yolda diyor, bu yazıyı da yine bir abstact kıvamında noktalıyorum.

Pek yakında, 

Romanya, şatolar şehri Transilvanya ve binbir renkli gece hayatıyla..! ;))



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder