Pages

2 Aralık 2017

'Şehirden Kaçış'ta Bu Hafta: Safranbolu

Safranbolu'yu eskiden beri merak etmiş, orayı erteledikçe benzer yerleşimlere gitmiştim. Şirince, Beypazarı, Beypazarı, Beypazarı... Evet epeyce Beypazarı'na gittim bu tür tarihi dokusu korunmuş ve iyi anlamda restore edilmiş yerleşim yerlerini sevdiğim için. Tabi tarihi dokusu kadar yöresel lezzetlerin de korunması cazibeyi arttırmakta. 

En nihayetinde asıl konuya gelebildim.


Aslında çok fazla tarihini inceleyecek fırsatım olmadı ama yine de şehir hakkında genel bilgi edinebildim.

Örneğin ben Safranbolu'yu tamamen benzer dokuda ve tarihi yapıda diye düşünürdüm. Öyle değilmiş. Şehrin sonradan ilave edildiğini tahmin ettiğim  kısımları klasik betonarme ve köhne yapılarla dolmuş. Aralarda tarihi bina da görüyorsunuz ama yanında turuncu renkte bir betonarme gördüğünüzde büyü bozuluyor.

Yani belki yalnızca eski merkez koruma altına alınmış olabilir ancak gönül yine de kentin kalan kısmında da en azından bütünü koruyacak bir cephe düzenlemesi görmek isterdi. Bodrum'un çevresinde sarı renkte toki misali bloklar düşünün örneğin. Ne hissederdiniz? 

Ki bu bahsettiğim cepheler Safranbolu'nun turistik yapısı Kristal Teras'a gidiş güzergahı için. Öyle içlere girmişliğim de yok hani.  En azından bu koridorlar beslenebilirdi cephe düzenlemesi ile diye düşündüm.

Kim ne düşünmüş bilemiyorum ama şehre turist gözüyle baktığımda hissettiklerim böyle oldu.

Kristal Teras 

Bu eleştirel kısmı geçtikten sonra hazır bahsetmişken ilk durağımız Kristal Teras'la başlayabilirim.




Burasını aslında şehre gitmeden önce araştırma yaparken görmüş, oldukça heyecanlanmıştım. Daha önce mevcudiyeti hakkında fikrim olmadığı için böyle modern bir strüktürü böyle anlamlı bir noktaya konumlandırma fikrini çok sevdim.



Tokatlı Kanyonu'na bakan, yerden 80 metre yükseklikte olan terasın cam olması zemine baktığınızdaki adrenalin duygusunu tetikliyor. Aynı zamanda şeffaf bir yapı olduğu için doğanın akışını bloke etmiyor. 75 tona kadar ağırlığı taşıyabiliyormuş, bu yüzden 30 kişilik gruplarla insan girişine izin veriliyormuş diye okumuştum ancak orada herhangi bir müdahalede bulunan kimseye rastlamadım. Bunu en azından terasta daha fazla kişiye rastlayarak da teyit etmiş olabilirim. 





Terasa çıkarak ya da kanyonun içerisine girerek uzun parkuru (9 km) yürüyerek geçebilirsiniz. Hatta terasa bakan küçük kafede kahvenizi içebilir, çıkış güzergahına konumlanmış minik turistik dükkanlardan hediyelik alabilirsiniz. 




Şehir Merkezi

Buradaki kasıt eski ve şimdiki turistik merkez. 94 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmış şehirde yapmanız gereken aracınızı başlangıç noktasında bırakmak ve kendinizi tarihi binalarla cephelenmiş dar sokaklara bırakmak. Cinci Han ve Hamam'ın yanından dalarak küçük dükkanlarla çevrili çarşısına girin. Yol üstünde eğer lokumcuya rastlarsanız da illa ki meşhur İmren Lokumcusu'na gitmeye diretmeyin. Gerçekten taze ve lezzetli meşhur Safranbolu lokumlarını daha uygun fiyata bulabilmeniz mümkün. Birçok aromalısı olsa da buraya gelmişken almadan/yemeden dönmemeniz gerekenler çifte kavrulmuş ve şehre adını veren 'safran'lı olanlar.




Bunun dışında yol üstünde Karabük dağlarından toplanmış salep orkidelerinden yapılmış gerçek ve taze salepten denemeden ilerlemeyin.


Aşırı doz Ayhan Sicimoğlu videosu izlemekten mütevellit sokak lezzetlerine ayrı bir bakış açısı kazandım. Küçüklükten beri 'ne gerek var/pistir/şımarıklıktır diye düşünerek talepte bulunmadığım tüm sokak lezzetlerini tadasım, her yörenin tadını bütünüyle çıkarasım var. Bu yüzden hiçbir 'gurme' lezzeti geri çevirmeden çarşısını tamamladım.

Vakit kısıtlılığından dolayı cami, han ve müzelerin içlerini gezemediysem de aklım kaldı açıkçası. Siz giderseniz onlara da vakit ayırın.

Hıdırlık Tepesi

Şehrin panoramik görüntüsünü almak adına buraya çıkabilirsiniz. Şehrin merkezindeyken gözüme kestirdiğim yamaçtaki ahşap yapının zaten gidecek olduğumuz Hıdırlık Tepesi olması beni epey bir mutlu etti. Burada şehre kuşbakışı kahvenizi yudumlayabilir, panoramik fotoğraflar yakalayabilirsiniz. 



Yöreye özgü olan, muhtemelen adını kentin sayfiye olarak nitelendirilen yeri 'Bağlar'dan almış gazozu da denemeden dönmeyin. Limonlu, hafif ekşi bir tadı var.


Bunun dışında yöreye özgü lezzetlerden ben bir tek cevizli çörek ve lokumları tadabildim. Bunun dışındaki lezzetleri bir sonraki geziye saklıyorum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder