Ankara'da şehirden kaçış rotasyonları için genel kanı, her ne kadar sınır iller fazla olsa da, turistik açıdan fazla bir seçenek olmadığı yönünde.
Halbuki, birçok medeniyet geçirmiş bir coğrafyada, birçok önemli izin bulunması gerektiği gözden kaçıyor.
Son zamanlardaki amacımız, zaten herkesin bildiği yerleri çoktan gördüğümüz için, fazla keşfedilmemiş, belki de ilgiyi hak ettiği kadar görememiş yerlerin peşine düşmek oldu.
Tam da bu amaçta, tesadüfen gördüğüm bir haberin üzerine çok ilginç, çok yakın, çok da dolu bir "şehirden kaçış" güzergahı belirlemiş olduk.
Başlıktan da anlaşılacağı üzerine, rotanın adı: Kırşehir!
Öncelikle 2 günlük özet özet bir rota çizmek istiyorum. Zira, bu rotanın birçok gezi organizasyonları için alternatif plan olabileceği görüşündeyim.
Kalkış: Ankara 1. Gün:
1. Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi ve Japon Bahçesi
2. Kırşehir'e varış. Şehir merkezinde akşam yemeği ve sonrasında termal otelde kaplıca molası, konaklama.
2. Gün:
3. Kent merkezinde Uzun Çarşı gezisi ve turistik alışveriş (oniks, ceviz, vb)
4. Ahi Evren Camii Gezisi
5. Cacabey Camii Gezisi
6. Neşet Ertaş Müzesi
7. Seyfe Gölü Gezisi
Şehre Dönüş.
Neredeyse bir buçuk günde tüm bu turu tamamlamış, dinlenmiş, kültürlenmiş olarak şehre dönebiliyorsunuz. Daha fazla günü olan gezginler için alternatif gezilerde bu tur ile Kayseri - Erciyes ya da Nevşehir - Kapodakya turları birleştirilebilir de.
Şimdi turun detayına iniyorum.
1. Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi ve Japon Bahçesi
Ankara - Kırşehir karayolu üzerinde ve Kaman ilçesi sınırlarında olan Kalehöyük kazı alanının hemen önünden sağa dönerek biraz ilerlediğinizde Kalehöyük Müzesi solunuzda sizi bekliyor olacak.
Ulaşım için "özel araçla gitmek gerekir" diye dip not yazmalıyım, zira biraz tenha ve görece karayoluna uzak bir mesafede müze ve bahçe kısmı.
Japon Hükümeti'nin "Kültürel Mirası Koruma Projesi" çerçevesinde hibe olarak yaptığı Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi, 830 metrekare açık, 470 metrekare kapalı alan olmak üzere toplam 1.500 metrekarelik alanı kapsamakta imiş.
Bu Japon işbirliği nereden gelmiş olabilir diye gittiğimde öğrendim ki meğer hikaye başkaymış.
Zamanında Türkiye'ye Arkeoloji okumak için gelen ve hocasının bu alandaki kazıları yürüttüğü sırada mezun olan Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi Şeref Başkanı, Altes Prens Takahito Mikasa'ya hocası Kalehöyük kazı çalışmalarını yürütmesini teklif etmiş ve 1986 yılında ilk kazı çalışmaları başlamış. O gün bugündür de çalışmalar devam etmekteymiş.
Açıkçası, böyle bozkır ve tenha bir güzergahın ucunda böyle teknolojik ve doğal güzelliğe sahip bir yer göreceğimi önceden araştırarak gitmiş olsam bile tahmin edememiştim. Yanlış gidiyor olduğumuzu bile düşünmüşlüğüm oldu bir ara.
Ne zamanki ana kapıdan geçtim, o zaman ince bir "vay" hissi yaşadım. Neden olduğunun görsellerini başlık altında paylaştım gördüğünüz gibi. Teras bahçeli müzenin uzay üssü hissi yaratan bir ambiansı yok mu sizce de? Hele ki bu kadar yakın ve bozkır bir yörede görünce?
Müzenin içine girdiğimde ise "vay" hissim birkaç kat daha arttı.
Bir Japon eseri olan bu kompleksin içeriğinde çok fazla beklentim olmadığını içerisini gezdikçe fark ettim. Çünkü böylesi küçük bir alanda böylesi teknolojik donanım göreceğimi hiç düşünmemiştim. Zira, ne Avrupa'da ne de Amerika'da görmediğim bir teknoloji hakim müzede.
Örneğin, neler var dersek:
1. Hologram
Gittiğimizde kimseler olmadığı için kapalı duran sunum perdesini görünce ricam üzerine hazırladılar sağolsunlar. Sunum başlarken yerime oturup kafamı kaldırdığımda karşımda bir kadın sunum yapıyordu?! Nasıl yani, gözüm bir bulanık görüyor derken bunun bir hologram ve bu müzenin bir Japon Müzesi olduğu dank etti.
2. Demir Çağ simülasyonu
Oyun konsolu gibi görünen makine, Kalehöyük'ün Demir Çağı dönemini yansıtan bir şehir simülasyonu için yapılmış ve ziyaretçi olarak joy stick ile şehrin içinde bilgisayar oyunu gibi gezebiliyorsunuz.
3. Kültür Katmanları maketi
Kazı alanına ait topoğrafyanın 4 farklı katmanı üç boyutlu ve hareketli maket yapılmış. Bunlar:
I.Kat: Osmanlı Dönemi (15-17yy) Ia,Ib
II.Kat: Demir Çağı (M.Ö.12-4 yy) IIa , IIb, IIc , IId
III.Kat: Orta ve Geç Bronz Çağı: (İ.Ö. 20-12 yy) III a, IIIb, IIIc
IV.Kat: Erken Bronz Çağı: (M.Ö.23-20 yy) IVa, IVb
imiş ve siz bu hareketli maketin kolunu çevirerek her bir katmanın sınırını gözlemleyebiliyorsunuz.
imiş ve siz bu hareketli maketin kolunu çevirerek her bir katmanın sınırını gözlemleyebiliyorsunuz.
Farklı kültürlere merakınız benim gibi çok ise için bu kadar yakın mesafede bu kadar farklı bir ortam deneyimlemek oldukça heyecan verici olabilir. Hele ki sıfır beklentiyle gitmişseniz.
Gelelim Kırşehir'in merkezine... Ahi Evran Türbesi, 1482 yılında Ahilik Teşkilatı kurucusu Ahi Evran adına yaptırılmış. Üç kubbe üzerine kare planlı ve kesme taştan inşa edilmiş yapının içinde aynı zamanda Ahi Evran'ın mezarının olduğu bir türbe bulunmakta imiş.
Geniiş bir meydanda konumlanmış bu tarihi yapıyı ilk gördüğümde Katar'daki Souq Waqif algısını verdi. Selçuklu Dönemi'nde Kırşehir emiri Nurettin Cibril Bin Cacabey tarafından 1271-1272 yıllarında bir gözlem evi olarak yaptırılmış ve sonradan camiye çevrilmiş. Şu an hala cami olarak kullanılan bu yapıyı yakından görmek beni gerçekten etkiledi açıkçası.
Minaresindeki çinilerden dolayı "Cıncıklı Camii" de denilen bu bina kare planlı ve kesme taştan yapılmış ve yapının sütun düzenlemesinin Anadolu Türk sanatındaki tek örnek olmasının yanı sıra, binanın heybeti ve özellikle iç yapısının ihtişamı inanılmaz bir ambians yaratmakta.
Uzun Çarşı
1933 yılından bu yana var olan uzun çarşı, kentin ticari merkezi olan ana aksın bir paralelinde ve yaya yolu olarak kullanılan bir alan. Şimdilerde yeni bir üst örtü yapılmış ve yenilemeye girilmiş.
Çarşının tarihi yapısını biraz görsel açıdan bozmuş olduğu kanısındayım. Zira, Kırşehir aslında tarihi açıdan turistik potansiyeli yüksek olan bir yer ancak biraz daha parlatılması gerektiği kanısındayım.
Örneğin, şehrin en önemli madenlerinden Oniks artık neredeyse çıkarılmıyormuş ve üretimini yapan neredeyse yokmuş ve şehirde yalnızca iki dükkanda ve yüksek fiyatlara satışa sunulmakta.
Kırşehir Kaplıcaları
Ticari merkezin sonunda bulunan, küçük bir şehir parkı olarak planlanmış bu alanda kaplıca suyunu ve özellikle soğuk havada hem gece hem de gündüz sıcak dumanları yarattığı görselliği izleyebilirsiniz.
Terme Termal Turizm Merkezi
Biz Grand Terme Otel'de konakladık ve şehrin görece kaliteli otellerinden biriydi. Yeni olmasa da kaliteli sayılabilecek bir işletme. Otelin içinde yer alan kaplıca ve yüzme havuzlarından harici olarak da faydalanılabiliniyormuş. Aklınızda olsun. Bu arada oteldeki doluluk biz cuma gittiğimizde dahi %90 idi ve neredeyse çoğu Alman turistti. Yani biz şuradan gitmeye burun kıvırırken, Avrupalısı dünyanın bir ucundan kalkıp geliyor.
Neşet Ertaş Müzesi
13. ve 14. yüzyılda Ahi Evan, Hacı Bektaş Veli, Cacabey gibi Kırşehir'de yetişmiş birçok aşıklar, ozanlar ve mutasavvıflar şehirde hala anılmakta. Tüm bu Türk kökenlerini ve kültürel mirası eski vali konağı olan şimdiki Neşet Ertaş Müzesi'nde inceleyebilirsiniz.
Girişi ücretsiz olan oldukça dolu bir kültürel içerik sağlayan müzede farklı yörelere ait müzik aletlerini inceleyebilir, her biri için ses kayıtlarını dinleyebilir, var olmuş ve dünya üzerinde yaşadıkları yerleriyle beraber ozanların tarihlerini öğrenebilir, aynı zamanda buralı olduğu söylenen rahmetli Neşet Ertaş'ın tüyleri diken diken eden anılarıyla dolu olduğu odayı ziyaret edebilirsiniz. Odadaki hareketli balmumumu heykelin performansını da izlemeden ve gözleriniz dolu dolu olmadan sakın dönmeyin.
Seyfe Gölü
Yine varlığından gidene kadar habersiz olduğum bir yer daha. Kırşehir sınırlarında, şehirden yaklaşık yarım saat mesafede olan Seyfe Gölü, Orta Anadolu'da yer alan birkaç tuzlu gölden biri imiş. Alanda toplam 187 kuş türü bulunuyormuş ve yalnızca ülke içi değil, dünyanın da en önemli sulak alanlarından biriymiş. Şöyle ki; uluslararası kuruluşlara göre; 24 saat içinde, 25 binden fazla su kuşunun bir arada bulunduğu bölgeler birinci derece sit alanı olarak ilan edilmekteyken Seyfe Gölü bu sınıflandırmanın üzerinde imiş. Bu yüzden de, birçok yabancı kuş bilimcilerinin ve çevrecilerin dikkatini çekmekteymiş.
Gölde, dünyanın en büyük flamingo topluluklarından biri ( 320 bin adet) barınmakta imiş ve bölgede 480 bin kuşun bir arada yaşadığı tespit edilmiş. Sonbaharda yüz binlerce ördeğin konaklama alanı, leylekler için de önemi toplanma alanı imiş.
Bizim gitmemiz kışın başlarına denk geldiği için ne yazık ki türleri göremedik. Hatta, gölün kenarına inebilmek ve doğru tabelaları bulabilmek de oldukça güç oldu. Örneğin, birkaç tabelayı takip ettiğimizde gölün yakınına bile gidemedik ve hatta yol tarlaya doğru ilerlerken bir anda bitti.
Belki mevsimine göre bu alanlar da bir gözlem noktasıdır ancak böyle ise dahi insanoğlu "yanlış mı geldim?" tedirginliğine karşın bir bilgilendirme levhası vb görmek istiyor.
Sonra Mucur Köyü sınırlarında bir noktadan (Eskidoğanlı Köyü) gölün kenarına uzanan bir stabilize yol bulduk ve kuşların burayı terk etmiş olduğuna ikna olabilecek bir noktaya geldik. Tuz gölü olduğunu ise kıyıya ulaştığınızda çok daha iyi anlayabiliyorsunuz.
Bu kadar önemli bir noktanın bu kadar az bilinmesi sizce de biraz garip değil mi? Yani eminim akademik, bu alanda uzman kişiler tarafından aşırı bilinen bir yerdir ama yine de dünya gezgini biri olarak bu kadar burnumuzun dibindeki bir yeri bu kadar güç ve kendi çabalarımızla keşfediyor olmak beni biraz üzdü açıkçası.
Dediğim gibi, bence turizm destinasyonları için yeni rotalar çizmenin zamanı geldi. Hazır döviz de almış yürümüşken, ülkemizin değerlerini biraz daha ortaya çıkarmak için bence tam zamanı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder