2020 yılı, 1900'lü yıllarda, 1999 yılında, hatta 2000 yılında dahi düşünüldüğünde böyle bir sezon izleneceği tahmin edilir miydi bilemiyorum.
Ben hayır.
Benim kafamda dönen tek görsel "Jetgiller" kesitleriydi.
Teknoloji bi' yana, vizyon olarak dahi bu kadar atıl kalınacağını hiç tahmin etmez, insanlığa da yediremezdim herhalde.
Hadi ben yaşadığım şehir itibarıyla içi kurumuş insanlar arasında kaldığım için böyle gördüm desem, tüm dünya benzer çerçevede.
Hala şu yüzyılda, insanlığı anlamak, doğayı kollamak, ruhumuzun tadına varmak için almamız gereken dersi bir virüs verdi.
Düşünün.
Hala insanın farkındalığı, kendi kendine ne kadar yetebildiğini, tüm dünya düzeninin işlemesi için her sabah evden çıkarak kapalı bir ofise, kuruma girmenin zorunlu olmadığını anlaması bu seneye dek mümkün olamamıştı.
Düşünün.
ve tüm bu kuralı yıkan, ne idüğü hala belirsiz bir virüs oldu.
Düşünebildiniz mi?
Uzaylıları bile daha olası görürken, yeni bir çağa girmemizi sağlayan etkenin bir virüs olması gerçekten ters köşe oldu.
Dünyanın insan istilası içinde zıvanadan çıkmak üzere olduğu bir noktadan, en kaotik şehirlerin bile içinde "jungle" oluştuğu, yosunun bile tutunmak istemediği kıyılardan yunus kafilesinin mutlu mesut geçiş yaptığı bir ortama döndük bir anda.
Her gün saatlerce trafik oluşturmanın, gereksiz yakıt harcamanın hem bütçeye hem de doğaya ne kadar gereksiz acı verdiği uzaydan bile görüldü.
İşleri çok güzel yönettiğini düşünen insanların aslında ofislerde, kurumlarda ne kadar boşa zaman harcandığını anlaması sadece bir ay sürdü.
Kişisel anlamdaysa,
Köşeye her zaman para ayırmak gerektiğini, borca girmeden, körü körüne harcamadan önce önünü iyi görmek kadar, paralelde garanti altında neden birikiminin yine de olması gerektiğini gördük.
Her şeyi hazır almaya çalışır, her şeyi en hızlı tüketirken, sürdürülebilirliğin aslında insanın kendinden başladığını en çok da bu zaman anladık. Hem mutfağa daldık (bu konu bende değişmediyse de 😏) hem de belki elimize makas, çekiç, hatta çapa aldık bahçeye çıktık.
İçe çekildiğimizde, kafamızdaki seslerin aslında çoğunun bize ait olmadığını, baskıcı çevrelerin kafamızda oluşturduğu yankılar olduğunu -belki de bir kez daha- idrak ettik. Kendi karakterimizi, kendi iç sesimizi belki ilk kez bu kadar yakından tanıdık.
Zamanımızı çaldığını düşündüğümüz insanları, sırf zorunda olduğumuz için görmek zorunda kalmadık, görmek istediğimiz insanları ise şu zamanda çok daha iyi ayırdık.
İyi insanların iyiliğini, kötü ve bencil insanların egolarını baskı altındaki süreçte çok daha iyi anladık. İnsanlık dersi verebilen karakterleri ayrıca alkışlarken, hala derdinin ne olduğunu anlayamadıklarımızı ya da zaten bildiklerimizi bir kez daha kınadık ve bir adım daha hepsinden uzaklaştık.
Zeki olmayan, üstüne hantal düşünen insanları hayretle idare etmeye çalışırken, çoğunluk olduklarında nasıl bir anda dışlanan olunabileceğini birçok ölçekte anladık.
Ve belki de en çok ilahi adalete sığındık.
Dünyanın ciddi bir hızla entegre olduğu, lokasyonun çok daha önemsizleştiği bir platforma geçiş yaparken, dengelerin çok daha kolay bulunacağı, frekansların denklerine çok daha hızlı ulaşacağı inancıyla, her şeyi oluruna bıraktık.
ve Her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu kendimize bir kez daha hatırlattık.
Sakince,
izole olduğumuz küçücük dünyamızdan,
yeni sezonlar için bilet aldık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder