Pages

10 Mart 2012

Yoko Mono Cafe/Bar @AVRUPA GÜNCESİ

Hamburg/Feldstrasse'de sade görünümlü bir cafe aslında Yoko Mono. Onu özel kılan yine biz olduk, tıpkı Frau Möller gibi... 
Bütün dönem boyunca hep bizden birileri gidiyordu  oraya, müzik dinlemeye, birşeyler içmeye. 'Bize bir denk gelmedi' dediğimiz bir yerdi, ne zaman 'dün gece oraya gittik, çok güzeldi' diyen biri olsaydı.
Hamburg'taki son gecemizdi... Erasmus grubumuzun hepsi dönmüş, sadece biz 4 Türk kalmıştık ve 3'ümüz ertesi günü dönüyorduk. Bir diğer gün de diğerimiz...
Ev arkadaşımla bütün günü koşuşturmacalar, koli doldurmalar, valiz toparlamalarla geçirmiş, akşam olduğunda duşumuzu almış, yorgunluktan bayılmak üzere bir haldeydik... Sonra bir telefon diğer ikiliden... 'Biz Feldstrasse'ye gidiyoruz, gelsenize'...
'Uyusak mı artık' derken gelen bu telefon, tabi ki benim 'var mısınız' sorusuna dayanamayan yapım ile olumlu yanıtını buldu!
Bu vesileyle nail olduk bu cafeye Hamburg'taki son gecemizde... Önce 'buranın en güzel dönercisi' dediğimiz yerden geçerken o 'son kez'ki dönerimizi yemeden geçmedik Feldstrasse'ye gitmişken -sahi, Almanya'nın dönerleri ayrı bir başlık altına girmeyi hak ediyor gerçekten!-  
Hepimizde bir 'gitmeden son kez' mottosu var malum... O zaman bir son kez o çok sevdiğimiz Erdinger'den içmeliydik. Gecenin bi saati açık bulduk Yoko Mono'yu... İlginç bir şekilde, cafenin içinde de bizdeki tatlı hüzün ve durgunluktan vardı. 
Üç kişi sakince bilardosunu oynuyor, bir kız da onları seyrediyordu. Diğer iki genç adam barda oturmuş biralarını içiyordu sessizce. Barda içkileri veren tipik Alman görünümlü bir çift vardı, bir de biz... Biralarımızı almış bulduğumuz boş masada laflıyoruz... Barda duran gramafon ise gecenin başrol konuğu oldu, zira hepimizin ilgilisi ondaydı gece boyu... Gramafonun başına geçen dar, diz boyu etek giymiş şuh ve bir o kadar da tuhaf kadın,  adeta bizim için çaldı o gece... Eskilerden, sakin, kafa dağıtıcı, dinlendirici... Ortam daha güzel olamazdı yani...
Biralarımızı üzülerek bitirdik, arkasından da geceyi... Gece otobüsü olmalıydı yakınlardan geçen, Reeperbahn'dan... Metroyla gidip, gece otobüsüyle dönmek, tüm şehri bir kez daha gecenin içinde ışıl ışıl görmemizi ve şehrin 'özet' bölümünü tamamlamamızı sağladı bir nevi... 
Sabaha karşı evimize vardık ve gecenin huzuru üzerimizde, birkaç saat sonra başlayacak dönüş maratonumuza hazır olmak adına, o çok sevdiğimiz evimizdeki son geceki uykumuza daldık... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder