Pages

20 Ocak 2013

Türkiye'nin İlk Psikolojik-Polisiye Yazarı Şule Şahin ile Son Çıkan Kitabı "Kırmızı Kadifenin Sırrı" Üzerine.... @RÖPORTAJ

ODTÜ'lüler Bülteni Yayın Kurulu'nun bana kazandırdığı birçok değer ve dostluklardan biri de şüphesiz ki Şule Hocam... Gün geçmiyor ki birbirimiz adına yeni özellikler öğrenelim, yeni yakınlıklar kuralım. Yayın Kurulunda 2. yılına girdiğim bu dönemde, yaşın ve mesafenin ortadan kalktığı çok sıcak bir ortama sahip olması sebebiyle, her hafta yapmakta olduğumuz eğlenceli ve entellektüel yemekli toplantılarımızı iple çeker durumdayız. Özellikle toplantılarımızı yapmakta olduğumuz Odtü Mezunlar Derneği Vişnelik Tesisi'nde yaz boyu -Ankara'nın en güzel manzarasına hakim olduğuna inandığım- havuz başı toplantılarımız, Ankara'da yaz mevsiminin keyfine vardığım tek zamanlar oldu diyebilirim sanırım.

İşte böyle keyifli kurulun keyifli insanlarından birisi olan Şule Şahin'in de, her geçen gün hayranlıkla keşfettiğim özelliklerinden birisi de yazarlığı oldu. Üstelik kendisi Türkiye'nin ilk 'Psikolojik Kadın Polisiyesi Romanı' yazarı... Kopmuş İp, Kocama Tuzak Kurdum ve son olarak Kırmızı Kadifenin Sırrı... Raflarda henüz yeni yerini alan kitabı çoktan okunmaya ve paylaşılmaya başlandı bile...


Ben kendi adıma, doğum günü hediyem olan imzalı 'Kocama Tuzak Kurdum'u bir çırpıda bitirdim, bir diğer imzalı kitabım 'Kırmızı Kadifenin Sırrı'na da başlamış bulunmaktayım. Kocama Tuzak Kurdum'da  başta normal, sade bir olay döngüsü gibi okumaya başlıyorsunuz romanı, derken işler bir anda karmaşık bir hal almaya başlıyor ve sayfaları çevirme hızınız gittikçe artarak hikayenin sonunda kurgusuna hayran oluyorsunuz... Üstelik Şule Hoca'nın espiritüel kişiliğini yansıttığı nüanslarla epeyce güldüğümü de itiraf etmeliyim. Son çıkan kitap Kırmızı Kadifenin Sırrı da ilginç bir girişle sizi daha ilk sayfasından merak ve heyecanla içine alıyor... İleriki sayfalarında nelerle karşılaşacağım, merak içindeyim...

Bir süredir aklımda olan 'Röportaj' köşeme başlamış olmak ve henüz kendisi ve yazılarıyla buluşmamış olan varsa da aracı olmak adına, sözü Şule Şahin'e bırakıyorum. =)


G.G. Öncelikle sizi tanıyalım kısaca?...
Ş.Ş. Eskişehir'de doğdum ama aslında İstanbullu'yum.. Hatta aslında meleziz... (bu şekilde başlayıp baba tarafı Bulgaristan ve Kafkasya; anne tarafı Selanik ve Yugoslavya'ya uzanan geçmiş üzerine eğlenceli bir sohbet döndürüyoruz=) )
Ankara'da büyüdüm, 1985 senesinde Odtü Psikoloji Bölümü'nü bitirdim. Daha sonra Numune Hastanesi Psikiyatr Servisi'nde kısa bir dönem çalıştım, fakat o dönemin şartları zorlayıcı olduğu için bankacılığa geçiş yaptım ve çeşitli görevler aldım; banka müdürlüğü yaptım. Emekli olduktan sonra birkaç yıl Odtü Mezunlar Derneği'nin çeşitli çalışma gruplarında görev aldım, Türk Psikologlar Derneği'nde Genel Müdürlük yaptım ve böylelikle piskolojiye kesin dönüş yapmış oldum. Şuan da Edebiyat ve Psikoloji ağırlıklı bir hayatım var.

G.G. Psikoloji Bölümü'nü kazanmanız bir tesadüf mü, yoksa çocukluk hayali mi? Bankacılık kariyeriniz var çünkü...
Ş.Ş. Evet, çocukluk hayalimdi. Küçükken istediğim belirli bölümler vardı zaten: Sosyoloji, Psikoloji, Halkla İlişkiler ve Gazetecilik. Psikoloji tercih sıralamamda ilk sırada yer aldı ve o bölümü okudum. Ama bu bölüm olmasaydı Gazetecilik okumayı da isterdim. ('Şuan bir nevi bu işlere de yönelmiş sayılırsınız aslında' diye ekliyorum ben de...)


G.G. Kırmızı Kadifenin Sırrı'ndan bahsedelim biraz... Üçlemenin son parçası da tamamlanmış oldu böylece...?
Ş.Ş. Üçleme olmasını planlayarak yazmaya başlamadım en başta. Öncelikle istersen ilk iki kitaptan bahsedeyim...
Birinci kitabı yazmaya karar verdiğimde, bankada müdürdüm ve emekli olmaya yakındım. 2000'lerdi, 'artık bir roman yazsam'  diye düşünmeye başlamıştım. Ama insanlar 'önce kısa birşeyler yaz' diyordu, benim kısa hikayelerim vardı aslında da roman yazmak istiyordum illa ki ben. Sonra 'ne yazayım?' diye düşünürken, önce babaannemin hayatını yazmaya karar verdim, Balkan Göçü sırasında gelmişler... Fakat her ne kadar okuyup araştırdıysam da, ciddi bir birikim olması gerektiğini düşündüm ve vazgeçtim. Bunun yerine, 'önce kendimi denemek adına bir roman yazarak başlayayım ve eğer güzel birşeyler çıkarsa, sonrasında babannemin hayatını da yazarım' dedim...
Roman için de 'ne yazmalıyım?' diye düşündüğümde en çok polisiye roman sevdiğime, o halde önce polisiye yazarak kendimi denemem gerektiğine karar verdim. Bunun üzerine Kopmuş İp'i yazmaya başladım. Bertolt Brecht'in şiiri ile de çok örtüşme sağladı hikaye, kitabın kapağında da yazıyor. 
Aslına bakarsanız, kitaplarda bir karakter devamlılığı var, her birinde de bir kadının başından geçen, polisiye bir hikayeyi anlatıyor. Hikayedeki emniyet amiri aynı mesela ve her üç kitapta da farklı bir olayı çözüyor. Yani kitap ayrı ayrı okunabilmekle beraber, birlikte de bağlı konular içeriyor. Önceki kitaplarda geçen kahramanların yaşamlarını nasıl sürdürdüğünü de okur öğrenmiş oluyor böylelikle.
Kompuş İp'i 2003'te yazdım. O sırada, Uğur Mumcu Vakfı Yaratıcı Yazarlık Seminerleri'ne gittim ve hikayeyi tekrar düzenleyerek 2005'te tamamlamış oldum. Kocama Tuzak Kurdum da 2008 yılında çıktı... (Röportaj esnasında bize eşlik eden Sevgili Günay Bulut da Şule Hoca'nın kitabı incelemesini rica etmesi üzerine okumaya başladığında, kitabı elinden bırakamadığını ve gecenin bir yarısı, kitabın en heyecanlı yerinde sayfaların bitmesi üzerine meraktan Şule Hoca'yı aramamak için kendisini zor tuttuğundan bahsediyor...)  


Hikayenin kaderinin elinizde olması bir nevi Tanrısallık hissi veriyor insana. Çok güzel bir duygu. Yine de hikayenin sonunu genelde bilerek yazıyorum. Kırmızı Kadife'nin Sırrı'nda da hikayenin sonuna geldiğinizde, hikayenin başıyla olan bağlantısını kuruyorsunuz ve 'Kırmızı Kadife'nin anlamını sonunda öğrenebiliyorsunuz... (Aslında kitapla ilgili epeyce yorum yaptık, konuştuk, ama henüz okumayanlara ipucu olmasın istediğim için o kısımları yazmaktan vazgeçtim.)

G.G. Kitaplarınızın kurgusunu oluşturma süreciniz nasıl işliyor? Önceden iskeleti belirleyip organları  mı yerleştiriyorsunuz, yoksa "ayaklardan başlayayım, elbet kafası gelir" mi diyorsunuz?..
Ş.Ş. Aslında herkesin farklı bir methodu vardır ama, özellikle polisiye roman yazıyorsanız sonunu mutlaka biliyor olmanız lazım diye düşünüyorum. Bir tek yazarken, 'acaba bu son iyi bir son mu?', 'daha iyi bir son olabilir mi?' diye düşünebilirsiniz. Ben kendim yazarken, önce romanın ismini buluyorum. Kitabın isimleri kendiliğinden beliriyor ve başka bir isim düşünmem mümkün olmuyor, çünkü hikayeyi en iyi anlatan onlar oluyor. Kurgusunu bile henüz yapmamışken, ismini ve sonunu belirliyorum ve bir cümlede özetlenebilecek şekilde yazıyorum önce hikayeyi. Karakterleri belirliyorum, hikayedeki rollerini çiziyorum. Daha sonra hikayeyi yazmaya başlıyorum. 
G.G. Türkiye’deki polisiye yazarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz peki? Bu konuda fazla örnek olduğu söylenemez ülkemizde... Sizin takip ettiğiniz yazarlar var mı?
Ş.Ş. İyi bir polisiye yazarı, bence, psikolojiden yararlanmalı. Polisiye yazarları var Türkiye'de, Esmahan Aykol var kadın polisiyesi yazıyor. Ama direk psikolojik polisiye roman yazarı yok. Geçen sene ben Odtü Mezunlar Derneği'nde Uygulamalı Yazma Atölyesi'ni açtığımda, orada 3 aşamalı yazarlık anlatmıştım: 1.'si 'Yaratıcı Yazarlık', 2.'si 'Edebiyat ve Psikoloji İzdüşümünde Karakter Yaratmak', 3.'sü ise 'Kurgu ve Senaryo' idi. Bu bağlamda kişilik örüntülerinin romanda nasıl bir karakter yaratabileceğini anlattım. Dolayısıyla, her kim ne yazıyorsa olsun, psikolojik örüntüyü çok iyi kurabilmesi lazım ki karakteri net bir şekilde ortaya koyabilsin ve okuyucu yazarın ne yapmak istediğini anlayabilsin. 
Türkiye'de polisiye yazarlarına örnek olarak Ahmet Ümit var, Osman Aysu, Emrah Serbes gibi yazarlar var... Ben Agatha Christie'den başlamak üzere hemen hemen bütün polisiye yazarların kitaplarını okumuşumdur.

G.G. Şuan ilgilendiğiniz diğer aktivite/etkinlikler nelerdir? Edebiyat Kulübü Moderatörlüğü var mesela?...
Ş.Ş. Evet, Edebiyat Kulübü'nü Odtü Mezunlar Derneği'nde 7 yıl önce kurdum. Şimdi 220 katılımcısı var, aktif katılımcı bunlar, toplamda 600'ün üzerinde sanıyorum ki... Türkiye'de bu kadar uzun süreli devam eden başka bir Edebiyat Kulübü yok. Bizim aksine çoğalarak artmamızın sebebi, roman değerlendirmesi yapıyor olmamız ve romanların yazarlarını da kimi zaman toplantılara davet etmemiz. Ayfer Tunç, Mehmet Eroğlu, Ayla Kutlu geldi örnek olarak, Şubat ayında da Nazlı Eray gelecek. Seçkin kitaplar okuduğumuz için güzel bir bilgi birikimi sağladığını düşünüyorum.
Bunun haricinde, Psikoterapist ve Psikodramatist Sertifika Programı'na gidiyorum İstanbul'a her ay.  Psikolojik danışanlarım oluyor çeşitli dönemlerde. Odtü Mezunlar Derneği'nde çalışmalara katılyorum gönüllü olarak, geçen yıl Yazın Atölyesi açmıştım dediğim gibi... Fırsat bulduğumda seyahatler yapıyorum. Yeni bir kitap yazıyorum bir de, çocuklukta alınan ruhsal yaraların büyüdüğü zaman insanlarda açığa çıkan belirtileri ile ilgili. Bir de psikoloji-dram kitabı yazmak istiyorum sırada o var...

'Peki bu üçlemeye bir dördüncü gelecek mi?' diye soruyor Günay Bulut. Ama tamamlandığını söylüyor Şule Hoca..


G.G. Genç yazar adaylara neler tavsiye ediyorsunuz?
Ş.Ş. Hep söylediğim birşey var; 'okumadan yazılmaz'. Nitelikli şeyler okumak gerekiyor ve size ne katacağının bilinciyle okumak gerekiyor. Aksi takdirde boşa çıkabilir uğraşlar.

G.G. Son olarak okuyucularınıza Gökçen Gökyer Blog'a özel ne söylemek istersiniz?
Ş.Ş. Öncelikle,  Gökçen'in hayatımıza girmesinden dolayı çok mutlu olduğumu söylemek istiyorum, Gökçen'i çok seviyorum, iyi ki varsın. (Utanıyorum...) Gençlerin çok güzel bir enerjisi var. O dinamizme sahiden çok ihtiyaç var, sizi de kazandığımız için hem dost olarak, hem dernek olarak çok mutluyum. Bu kitabımın ilk röportajını sana verdiğim için de ayrıca mutluyum. =)
Okurlarım adına da şunu söyleyebilirim. İyi bir okur kitlem oluştu. Beni zorluyorlar, 'bundan sonraki ne zaman?' diye baskı yapıyorlar... Yazar için çok iyi bir güdüleme bu... Okurlarıma teşekkür ederim.


Bu keyifli söyleşi ve fotoğraf çekimleri için; başta Şule Şahin olmak üzere, değerli katkıları için Aysun Büyükcengiz ve Günay Bulut'a çook teşekkür ederim... Siz de iyi ki varsınız =)

Fotoğraflar: Aysun Büyükcengiz, ODTÜ'lüler Bülteni Yayın ve Reklam Sorumlusu

4 yorum:

  1. Tesekkurler Gokcencim, ellerine saglık. İstanbul donusu simdi okuyabildim ve ictenligine bayıldım. Harikasın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şule Hocam ben teşekkür ederim! Emeğiniz için, samimiyetiniz için, herşey için...

      Sil
  2. Gokcencigim, dun okudugum an yorum birakmıitim ama ulasmadigini goruyorum. Soylesiniz mukemmel olmus. İkinize de bu guzellikleri yarattıgınız icin tesekkur ederim. Sulenin yaraticiligini ve senin samimi ifadenin yasam boyu surmesini dilerim. İyi ki varsınız. Sevgilerimle. Tulay Unluevcek

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tülay Hocammm! Çok çok teşekkür ederim güzel yorumlarınız için, çok sevindim!

      Sil