Woody Allen'ın geç kalmış olarak yeni izlediğim Avrupa'da çekmiş olduğu filmlerinden Roma'da Aşk Başkadır (To Rome With Love) filminden sonra çok net bir ortak özellik buldum kendisiyle aramda. (!)
Olayları, kimlikleri umursamadan sadece bulunduğu yerin, anın tadını doyasıya çıkarıyor. Hayal gücünün sınırlarında hiç umursamadan dolaşarak ve realiteden bağımsızlığını ilan ederek tadını çıkarıyor şehrin..
İlk Avrupa- hatta İspanya- sevdam yine Woody Allen'ın Vicky Christina Barcelona filmi ile başlamıştır mesela.. İçerik belki de birçoğumuz için sapkın gelmiş, kimi noktalarda 'yok artık' dedirtmiştir. Ama n'olursa olsun müzikleri ile, manzaraları ile, o ağdalı diliyle bize şehri empoze etti ve biz o filmden 'ne şehirdi bea' diyerek çıktık mı? Çıktık.
Peki Midnight in Paris filmiyle Paris'i Paris yapmış tüm Parizyen dönemleri en fiyakalı haliyle bize kanalize edebildi mi? Etti.
Şimdi de bu To Rome With Love filminde Roma'nın her bir sokağını, her bir romantik unsurunu, yeşil panjurlu sarı binaların nostaljisiyle bize sunabildi mi? Sundu.
Şehirleri, şehri özel kılan tüm nakışları ile tarihindeki yaşanmışlıklarının çemberinde işlemenin bir şehir plancısı, bir de film yönetmeni ve senaryo yazarının ortak özelliği olabileceği ilginç geldi...
Cheers Allen!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder