Yaz denince ya da belki de konu "ben" olunca keyifli hikayelerime bir şekilde denizi iliştirmeyi sevdiğimden bahsetmiştim.
Düğün, balayı, hamilelik sonrasında aramıza katılan yeni aile bireyimizle de yaz bitmeden "ilk tatil"i de denizle taçlandırmış olduk.
Biraz da tesadüf ve vesileler sonucu, bebeğimizin ikinci ayını kutlamak için yine "Ege"ye indik.
İkinci ay kutlaması dediğimiz bahane tabi. 40'ını çıkardıktan sonra sıcak sulara inmek amaç.
Bu sefer fazla deneyimlemediğimiz Özdere sahilini keşfettik.
Bebeğimizin de ayağını yaz bitmeden tuzlu sularla, ciğerlerini de mis gibi iyot kokusuyla tanıştırmış olduk.
Aslında buraya hatıra olacak görselleri bırakmak kadar, bir de yeni çocuk sahibi olanlara ve belki de çocuğu çoktan büyümüş olanlara kendi deneyimimizi aktarmak istedim.
Evet bebeğin ihtiyaçları oluyor, evet bazen ağlıyor ve evet bebeği korumak önemli.
Ancak aynılarını zaten her koşulda yapacağınız için aslında yalnızca arka planı değiştirmiş oluyorsunuz.
Yani evet yine ağlayan bir bebeği susturmanız gerekiyor ancak bu sefer dört duvar arasında ve karanlık odada değil, sahilde ay ışığında denize vuran dalgalara karşı deniyorsunuz.
Ya da bebeğiniz uyuduğunda fırsattan istifade yapmanız gereken işler denize, havuza girmek, sonrasında bebeğiniz uyandığında müslinin altında o karnını doyururken siz kumlara tüm yorgunluğunuzu bırakıyor oluyorsunuz.
Tabi bebeğin üşümediği, terlemediği, altının pişik olmadan temizlendiği kaygılarını bırakmayacaksınız. Ama zaten ne zaman bırakıyorsunuz ki bu kaygıyı?
Evde cereyanda kalması, terli odadan serin koridora çıkması belki çok daha sık başınıza gelen dikkat etmeniz gereken etkenler.
Demem o ki, doktorunuzun onayını almışsanız, hayattan keyif almayı da seviyorsanız, sizi yolunuzdan alıkoyacağını düşündüğünüz konular aslında çok daha makul hale gelebiliyor.
Hem emin olun, bebeğiniz siz mutluyken daha huzurlu olacaktır.
Siz kafanızı dağıtmaya, hayattan tat almaya, size katılanlarla da paylaşmaya bakın.
Sevgiler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder