Bu serisiyi kimler hatırlıyor? 😆😀


Kendi caps günlüğümü yapmayalı epey olmuş, şöyle bir #Tumblr turu sonrası bu klasörü de güncellemeye geldim:


Son Zamanlarda Ben:


1. Anne olduktan sonra büründüğüm mod.




2. Gece açık havada zaman geçirelim ısrarımda gördüğüm:



3. Gokchen House Lounge Cafe'de yağmur dediğin:



4. Gördüğüm her sıkıcı yerde yapmak istediğim:



5. Kamp diye aslında yapmak istediğim:



6. Sevdiğim o marka işbirliğinde "aslında her birinin farklı tasarımlar olduğu"na kendimi ikna ederek aldığım o seri:



7. Ankara'da her duyduğum göl öncesi göreceğimi inandığım su kalitesi:



8. Kızımla yaptığımız tüm alışverişlerde gördüğümüz:


9. Geceleri huzurlu uyumaya çalışırken düşündüğüm:


10. "Bazı durumlarda" hissettiğim:



11. Günün sonunda önemsediğim:



 Herrrkese selam!


Blogda yazmanın keyfi başka ama yeni platformların da enerjisini tatmayı seviyorum.

Instagram vs yanında bildiğiniz gibi podcast olayına da bi' bakmaya girmişliğim olmuştu. O konuyu da sevmiş olsam da pandemi, hamilelik vs derken yeni bir iki bölümü editlemesi çok uzun sürdü ve güncelliği kalmadığı için ara vermiş bulundum. (1 bölüm sonrası durunca ara vermek sayılır mı? 😋 )

Konu buraya gelmişken podcast'i merak edenlere de bir kısa açıklama yapmış olayım. 😁


Neyse, ne diyorduk? Asıl konumuza döneyim.

Blogun halen yeri ayrı ve arada kafa dağıtmaya geldiğim yer olsa da, seyahat, parti (bu konuda da epey içerik birikti) vs bir sürü konuyu burada hazırlamaya fırsat bulamadığımdan bir de videolu platformlara el atayım istedim. ✌


Bu vesileyle;

Selam Youtube! 💁👋


Arada bazı short'lar vs attıysam da (hazır Instagram içerikleri), gerçek bi' "Youtuber" içeriği anlamında ilk video mecraya girmiş oldu.

Şubat 2024'te ailecek yaptığımız İsveç, Stockholm seyahatimizi iki bölüm halinde Vlog olarak hazırlayabildim aylar sonrasında.


İlki de kısa bir süredir yayında! 🎥




Burada da ayrı bir çevrem olduğu için bilmeyenlere haber vereyim istedim, 

Sizi de beklerim,


Çok sevgiler!

Evet kafanızda öncelikle beliren soruya katılıyorum; nedir ki bu "Xeriscape"?

"Kurakçıl Peyzaj" diye geçen bu terminoloji, kurak alanlarda suya az ihtiyaç duyan ve sürdürülebilir bir yaklaşım sunan peyzaj alanları gibi düşünülürken, bir KTÜ'lü arkadaşın makalesinde şöyle açıklanmış:

Xeriscape ismi Yunanca kökenli kuru anlamına gelen ‘xeros’ ve ‘landscape’ peyzaj anlamına gelen sözcüklerin birleşiminden oluşmaktadır. Anlamı itibari ile kuru ve çöl peyzajı olarak nitelendirilmesine karşın kurakçıl peyzaj aslında renkli bitki grupları ve zeminde kullanılan farklı kaplama materyalleri ile oldukça ilginçtir. Xeriscape düzenlemeyi; alternatif bitkilendirme tasarımı olarak nitelendirmiştir. Planlama yaklaşımı 1980’lerde kurak Güney eyaletlerinde, Kolorado ve Florida’da yaygın olarak kullanılmıştır. Ancak ilk olarak 1981 yılında Denver Su Departmanı tarafından geliştirilmiştir.

Yani genel olarak; 

  1. iklim koşullarına uygun, az su tüketen ve yerel bitkilerin seçilmesi
  2. verimli toprak kullanımı 
  3. damla sulama, yağmur toplama gibi etkin sulama yöntemleri 
  4. toprağın suyunu daha fazla tutacak ağaç kabuğu, taşların zeminin kaplanması (mulç) 
  5. doğru budama, yeterli ve zamanında sulama gibi doğru bakım şekilleri
  6. su kaynaklarını koruma ve çevresel duyarlılığı öne çıkarması 

gibi bütünleşik, çağımızın ihtiyacı bir farkındalıklı peyzaj yaklaşımı diyebiliriz.


"Peki bu konuya nerden geldin?" derseniz, çok alakasız diyebilirim. :D



Ankara'da uzunca sayılabilecek bir süredir yaşayan ve çevre ilçelere de üç aşağı beş yukarı hakim olan biri olarak, bu şehri "doğal" ortam gereği özel kılacak ve öne çıkaracak (kendi gündemimde) yollar arıyorum.


Bir Egeli olarak zorlandığım aşikar ancak şehrin göller bölgesi olduğu inancını bile sürekli Maps'te "zoom zoom" yaparak bulduğum her su birikintisine kısa "road trip"ler ile körüklüyorum diyebilecek bir arayış halindeyim diyebilirim. :)


Bu anlamda evet; bazı "ağaçlık alanlar" var (ODTÜ de var orman olarak evet, bizzat orada okudum.) ama benim için halen "Ankara" demek, "geniş, uçsuz bucaksız çorak araziler denizi" demek. 


Geçtiğimiz hafta sonu Beypazarı'na giderken "halen keşfedemediğimiz yerleri kaldı mı?" arayışıyla bir vadi bulduk. Özelliği sanıyorum ki ilginç dağları. Zaten beni kendine çeken, Nallıhan'ın (hedefimde olan bir "next destination") renkli Jeolojik Dağları'na benzer bir görsel koymuş olmalarıydı tanıtım yazısına. Buna ek olarak; yol boyu çekmekten kendimi alamadığım farklı dağları, engin çorak arazilerini "Beypazarı" altında yazmayı düşünürken, bu ayki Maison Française Dergisi'nde bahsi geçen "xeriscape" mantığının artık turizme ve hatta lüks konaklamaya yedirilerek kazandırıldığını okuyunca "neden olmasın?" dedim.


Uçsuz bucaksız, -ağaçlandırılmamış- her alanın bozkır olduğu geniş ovaların sahibi Ankara'da bu gibi oluşumlarla desteklenecek bir cazibe merkezi oluşturulması ve de kuraklığı önleme farkındalığını kolaylıkla "popüler" bir hale döndürmek bence çok uzak bir fikir değil.


Organizasyon fikri portföyümü bilirsiniz Instagram'dan da takip ediyorsanız az çok, bu anlamda benim dahi destek olabileceğim birçok fikir kafamda oluştu bile!


Doğru kişiler, doğru zamanda bir araya gelirse,


Ankara'da "Xeriscape Turizm" bence mümkün.


Ankara-Beypazarı Yolu



Ankara-Beypazarı Yolu


İnözü Vadisi


Sevgiler



Gökçen Gökyer Blog'un yıldönümü (9 Kasım), yeni yaşım (28 Kasım) ve gelmekte olan yeni yıl ile birlikte bir sene gözden geçirmesiyle daha uğrayayım istedim.

Her tamamlanan sene "bir öncekinin üzerine ne koydun, neyi çıkardın, neyi değiştirdin sorgulamaları" yapmayı severim, bilirsiniz.


"Bu sene en çok nelerle ilgili değiştim" diye kendime sorduğumda, geçtiğimiz senelerdeki uzun listenin aksine çok daha genel bir değişim gösterdiğimi düşünüyorum.

Boş vermeye (TDK'ya göre ayrı yazılıyormuş💬), önemsememeye ve daha sakin/profesyonel kalmaya en çok yaklaştığım seneydi diyebilirim şimdiye kadarki.

En çok anda kalmanın önemini anladığım, ve de.

Dünya kaygıları, gündemleri, kişisel telaşelerin arasında aslında hayatın değerini her an bilmemiz gerektiğini daha net gördüm. Belki de bu yüzden düne ve yarına boş verdim ve anda sabitlendim.

Haksız tavırlarını hiçe sayan ve karşı çıktığı o görüşleri sana tekrar sunanlara kızdığımda aslında yine kendime zarar verdiğini gördüm ve yine boş verdim.

Hadsiz, hak yiyen kişilerde aslında tüm sorunun kendileriyle ve kendi yetersizliklerini bastırma sevdasıyla ilgili olduğunu çok iyi anladım ve yine boş verdim.

Endişe verici konularda, her şeyin kendi akışının olduğuna ve elimizden bir şey gelmeyeceğine; sadece bu akışa teslim olmamız gerektiğine inandım ve yine boş verdim.

Değer görmeyen insanlar, şirketler için de öz eleştirilerimi yaptıktan sonra kendi vizyonlarına ve bu vizyonla ilerleyecekleri yolda bol şans diledim. Ve yine boş verdim.


Aslında bakıyorum da, kısaca çok daha fazla boş vermeyi öğrenmişim ya da bu konuda gelişmişim.

Anda kalmayıysa belki de en çok bu şekilde başarabildim.


Olgunluk dediğimiz her neyse, ilk kez kendimi yakın hissettim.


Büyümüşüm diyebilir miyiz öyleyse, 

Ne dersiniz azizim?




"Gençliğime Sevgilerimle"

Dünya üzerinde o kadar fazla insan karakteri, o kadar farklı kültür deseniyle etkileşimde bulundum ve o kadar gözlem yapma ve değerlendirme özelliklerim arka planda sürekli çalıştı ki, artık çevremde kimi görsem, kiminle "call" yapsam, kimi dinlesem karşımdakinin tüm kişilik özellikleri, sorunları, geçmiş travmaları x-ray gibi gözümün önünde listeleniyor.


ODTÜ'nün bence en eğlenceli zamanları öğrencilikten ziyade mezuniyet sonrası!

Aynı doğum sonrası gibi, yaşadığın tüm ders, sınav, zorunlu ödev streslerini mezun olduktan sonra zaman içinde yavaş yavaş unutarak tatlı yanlarını hatırlamaya başlıyorsun. :p

Ben Yüksek Lisans sürecinde dahil olduğum için, diğer okulları da bilerek mezunlarına nasıl sahip çıkıldığına ve önemli hissettirildiğine halen şaşırıyorum desem yeridir. 

Belki biliyorsunuzdur, her yaz döneminde çok önemsenen "Mezunlar Günü" organize edilir ve her mezuniyetinin 10 yıllık dönemini tamamlayanlara sembolik madalya verilir. Ben de geçen sene bu şerefe nail olunca mezunlar gününün nasıl bir şey olduğunu görmüş oldum. Öncesinde gitmek aklıma gelmemişti bir üst paragrafa istinaden.

Bu sene "rutin mezun" (:p) olarak katılmayı düşünecekken yine heyecanlandıran bir çağrı aldım.

"Cumhuriyetimizin 100. yılı etkinlikleri kapsamında 8 Temmuz Mezunlar Günü'nde yapılacak olan törenle çeyrek asır saklamak üzere kampüsümüz içerisinde hazırlanan özel bir alana gömülecek olan zaman kapsülümüze ODTÜ Zaman Kapsülü'yle gelecek kuşaklara aktarmak üzere mektup" yazabileceğimizi söylüyordu.

Bu niyetle, hem eğlenceye dahil olmak hem de kendi biriktirdiklerimi bir gözden geçirebilmek adına ben de bir mektup hazırladım ve 8 Temmuz 2023 Cumartesi Günü yapılan eğlenceli bir törenle kapsüle göndererek zamana yolculadım! :)

Aynı zamanda, mektubuma +25 yıl da ben koyarak buradan da paylaşayım istedim,. Belki siz de okurken kendi biriktirdiklerinizi gözden geçirir ve yine belki de içsel sorguyla ortaya çıkacak kendi görüşlerinizle tanışırsınız!


Hocam selam!

Gelecek kuşak olan sana aktarmak isteyecek kadar bilgim var mıdır bilemem ama aktarmak isteyecek kadar deneyim ve gözlemim olduğunu düşünüyorum. Malum, “Hocam” lafının da gelişi buradan, hepimizin birbirimizden öğrenecek bir şeyi mutlaka var. 😊 (Bu ‘emoji’ler halen duruyor mu?)

25 yıl öncesini düşünürek, 25 yıl sonrasında da halen önemli olacağını düşündüğüm ve en önemsediğim konuları paylaşıyorum. Benim çok işime yaradı, umarım senin de yarar:

1. Hangi bölümde okursan oku, hangi dersi alırsan al, sevmediğinde panik olma. İleride mutlaka seveceğin mesleğe yönelmeni sağlayacak. Neyi sevmediğini bilmek, neyi yapmayacağını sağlayacak.

2. Hangi bölümden mezun olursan ol, seveceğin mesleği hep ara. O bölümün mesleğini yapmak zorunda değilmişsin mezun olduktan 2 sene sonra öğrendim, sen şimdiden bil.

3. Mezun olduğun bölümde çalışmaman o yıllarını çöpe atmak değil, donanımlı bir insan olman için katkı sağlamış olacak. Yaptığın hiçbir şeyi küçümseme, en layıkıyla tamamla geç. Öğreneceğin en alakasız bilgi, ileride en alakasız yerde lazım olabilecek.

4. Girebileceğin kadar aktivite ve topluluklara katıl, ileride özgüvenine ne kadar etkisi olduğuna inanamayacaksın.

5. Meslek hayatına atıldığında, her yöneticin olan kişinin doğru iş yaptığını düşünme; yanlış yaptığını da düşünme. Hangisi olduğunu anlamak için sadece gözlem yap ve kendini geliştirmeye bak. İki türlü de seni çok geliştirmiş olacaklar!

6. Ne okursan, kimle arkadaş olursan ve nerede çalışırsan çalış, her zaman adil ve dürüst ol. Ve tüm eleştiri ve söylemlerinde ilişkini sonlandırmayı ve düşman kazanmayı değil yapıcı olmayı ve karşındakini kazanmayı amaçla.

7. ve n’olur hocam, sen “Barış” için savaşma! Birine dersini vermenin en güzel yolu ona iyilik yapmak, lütfen aklından çıkarma. Vicdanın rahat olduğunda, hem sosyal hem de iş yaşantında her zaman kazanan sen olacaksın, üstelik huzurlu ve barış dolu bir toplum kazandırarak ardında!

 

 

My letter for METU Time Capsule:

Hocam Hi!

I don't know if I have enough knowledge to want to pass on to you, the next generation, but I think I have enough experience and observations to want to convey. As you know, the Turkish word "Hoca" comes from here, we all have something to learn from each other. 😊 (Do these 'emoji's still exist?)

Thinking about 25 years ago, I share the issues that I think will still be important 25 years later and that I care about the most. It worked for me, I hope it will help you, too:

1. No matter what department you study or which course you take, don't panic when you don't like it. It will enable you to move towards a profession you will definitely love in the future. Knowing what you don't like will help you know what not to do.

2. No matter what department you graduate from, always look for a profession you love. I learned 2 years after you graduated that you didn't have to do the profession of that department, you know it already.

3. Not working in the department you graduated from will not be throwing away those years, but will contribute to you being a well-equipped person. Don't underestimate anything you do, complete it properly. The most irrelevant information you will learn will be needed in the most irrelevant place in the future.

4. Join as many activities and communities as you can, and you won't believe how much it impacts your future self-confidence.

5. When you start your career, don't think that every person who is your manager is doing job the right way; either the wrong way. Just observe and look at your self-improvement to figure out which one it is. Either way, they will have improved you a lot!

6. Whatever you study, who you befriend, and wherever you work, always be fair and honest. And in all your criticisms and discourses, aim to be constructive and win over, not to end the relationship and make enemies.

7. And please, “Hocam”, don't fight for "Peace"! The best way to teach someone a lesson is to do them a favor, please keep it in mind. When your conscience is at ease, you will always be the winner, both in your social and business life, and by creating a peaceful and peaceful society behind you!











 











 


Hani derler ya, "geçmişinizden tekrar geçirmek isteyeceğiniz an olsa ne/neresi olurdu" diye?

Son zamanlardaki gerek dünya, gerekse kişisel gündemlerimizden, sıradanlığı özlediğimiz ve kıymetine biraz daha sarıldığımız günlerde ve artık neredeyse her iki kişiden birine indirgenmiş anksiyete ziyaretlerinde, bu soruyu düşünerek anı rahatlatma çabalarım oluşmuştu. Bu soruya verdiğim çoğu sahne de buradaydı:

Urla.

Birçoğunuzun muhtemelen son yıllarda tanıdığı o "havalı" Urla'yı, kimsenin uğramadığı bir sahil kasabası olduğu zamanlardan bu yana memleket olarak bilmiş biriyim.

Doğmadıysam da büyüdüğüm, okuduğum, halen en yakın olan arkadaşlarımla tanıştığım ve görüştüğüm şehir benim için.

Şimdi bir de şenlenmiş sokakları, özgürleşmiş görünen ruhu ile başka bir tarafına şahit olarak tadını çıkarmaya devam ettiğimiz şehir oldu.

Okula gidiş yolumun "tekin midir" tedirginliğiyle belki de hiç girmediğim o paralel sokaklarını şu an büyük bir keşif heyecanıyla tanımaya başladım. Neredeyse tüm o köhneleşen geçmiş tarih şimdi restorasyonda.

Zamanında Osmanlı ve Rumların bir arada yaşadığı, yakın geçmişe kadar da terkedilmeye yüz tutmuş bakımsız binaları, şu an kapış kapış giden yatırım araçlarından birine dönüşmüş durumda. Ne mutlu ki, bu seferki keşfedilme, geçmişi tazelediği gibi, bizim için tüm şehri yaşanabilir ve keşfedilebilir bir açık hava müzesine dönüştürmüş durumda.

Geçmişimden beni sakinleştiren hikayelere günümüzde yeni sahnelerde yeni hikayeler eklesem de, geçmişi tazeleme hissiyatım bu seneki Enginar Günleri zamanına denk gelen ziyaretimizde gerçekleşebilmiş oldu.

Yani benzer sahnelerin güncellenmiş versiyonlarını yaşama huzurunu buldum.

Aynı insanlarla, benzer sahneleri o kıymetini gelecekte daha bilmiş olduğun şükran duygusuyla tekrar yaşadığında, anın tadına vardığın gibi geçmişini de cilalamış oluyorsun.

Üstelik sadece geçmişinden biriktirdiklerinle sahneleri sadeleştirmiş ve anı daha kaliteli yaşayabilmiş dahi oluyorsun. 

Bu anlamda babamla keşfe çıktığım ara sokaklardan 90'lar tadında kız kıza sahil kaçamağına, Ege'de olduğunu her an hatırlatan doğasından benim için "beautiful nightmare" olan lisans üniversitemin güzel kısımlarına, benim için anlamı olan sizin de içinizi açacağına inandığım anlarıyla; Urla.





















































































More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı