Eskiden kültür şokunu en azından ülkeler arası yaşardık, teknoloji olarak, eğitim seviyesi olarak falan.
Şimdilerde durum öyle bir hal almış ki, aynı bina içinde bile kültür şoku yaşayabiliyorsunuz çok rahat.
Hem medeniyet, hem de görgü olarak...
Ben bunu şöyle algılıyorum. İnsanlar çevresinde değer verilmesi gereken o kadar kimseyi bulamamış ki yaşamı boyunca, önüne nazik, saygılı insan çıkınca nasıl tepki göstermesi gerektiğini idrak edemiyorlar.
Bu bir iğneleme, teşbih değil.
Bilakis.
Tamamen bu şekilde olduğunu düşünüyorum.
Ben de mesela, eskiden nezaket ya da görgüyü özümseyecek insanı o kadar az bulurdum ki, ince davransam ortamın dışına itilirim kaygısı yaşar, nasıl davranacağım konusunda ölçüyü bir türlü tutturamazdım.
Ne zaman ki, çevremde eğitim seviyesi yükseldi, hayatın keyfini alan, kültürünün tadını çıkaran insanlar tanımaya başladım, o zaman gözlemlemeye ve kendime yöneldim. Ve o zaman olayın aslını çözdüm.
Olayın aslı çevre olmamalıydı.
Tam tersiydi.
Olayın kaynağı sen olmalıydın.
Öyle nahif, öyle asil durmalıydın ki, insanlar çekinmeliydi kendi kabalığından, kendi düz mantığından.
Ki öyle de olurdu.
Hatta zaman zaman oluyor da.
Hala.
Şu zamanda. (!)
Ama işte...
O kadar bozulmuş ki artık iyi davranma, iyi olma, asil durma çabaları, sen ince düşündükçe düzleşmeye, sen gönül kazanmaya çalıştıkça cür'etini aşmaya başlamışlar.
Ve ne acı ki,
İyi davrandığını anlamayacak kadar yozlaşmışlar.
Ve ne yazık ki,
Sırf bu yüzden "had bildirme sanatı"na maruz kalacaklar.
Şimdilerde durum öyle bir hal almış ki, aynı bina içinde bile kültür şoku yaşayabiliyorsunuz çok rahat.
Hem medeniyet, hem de görgü olarak...
Ben bunu şöyle algılıyorum. İnsanlar çevresinde değer verilmesi gereken o kadar kimseyi bulamamış ki yaşamı boyunca, önüne nazik, saygılı insan çıkınca nasıl tepki göstermesi gerektiğini idrak edemiyorlar.
Bu bir iğneleme, teşbih değil.
Bilakis.
Tamamen bu şekilde olduğunu düşünüyorum.
Ben de mesela, eskiden nezaket ya da görgüyü özümseyecek insanı o kadar az bulurdum ki, ince davransam ortamın dışına itilirim kaygısı yaşar, nasıl davranacağım konusunda ölçüyü bir türlü tutturamazdım.
Ne zaman ki, çevremde eğitim seviyesi yükseldi, hayatın keyfini alan, kültürünün tadını çıkaran insanlar tanımaya başladım, o zaman gözlemlemeye ve kendime yöneldim. Ve o zaman olayın aslını çözdüm.
Olayın aslı çevre olmamalıydı.
Tam tersiydi.
Olayın kaynağı sen olmalıydın.
Öyle nahif, öyle asil durmalıydın ki, insanlar çekinmeliydi kendi kabalığından, kendi düz mantığından.
Ki öyle de olurdu.
Hatta zaman zaman oluyor da.
Hala.
Şu zamanda. (!)
Ama işte...
O kadar bozulmuş ki artık iyi davranma, iyi olma, asil durma çabaları, sen ince düşündükçe düzleşmeye, sen gönül kazanmaya çalıştıkça cür'etini aşmaya başlamışlar.
Ve ne acı ki,
İyi davrandığını anlamayacak kadar yozlaşmışlar.
Ve ne yazık ki,
Sırf bu yüzden "had bildirme sanatı"na maruz kalacaklar.
0 comments:
Yorum Gönder