Hatırlar mısınız bilmem. Yıllar önce paylaştığım bir yazım vardı “Elde Etmenin Altın Kuralı” diye. (Tık Tık)
Bu yazının üzerine o gün bugündür o kadar mail aldım ki tanıdığım tanımadığım kişilerden. İçeriğin biraz daha genişletilmesi ya da yardımcı olabileceğimi düşündükleri soruları hakkında… Halen de almaktayım.
İlk zamanlarda bu şekilde kendimce cevap bulmaya çalışıyordum o yazımın içeriğine paralel olacak şekilde. Ancak yakın zamanda içeriğe tekrar göz gezdirdiğimde, tezimin halen arkasında dursam da, biraz daha güncellenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Zira, yeni yıllar insana yeni deneyimler, farklı ya da daha genişletilmiş bakış açıları sağlıyor.
Bu bağlamda yazıya yeni yorum katmayı gerekli görüyorum.
Malum, o zamanlardaki fikrime göre elde etmenin altın kuralı “Vazgeçmek”ti.
Eğer bir şeyi çok isterseniz ve çabalarsanız, onu elde etmeniz için evrenin vazgeçmenizi beklediğini söylemiştim.
Doğru, vazgeçmek kritik. Bir isteğin olması için ekstra zorlamalar, üzerine düşmeler çok yersiz.
Ancak bundan daha öncelikli temel bir kural var bu tezin gerçekleşmesini sağlayan:
Haklı olmak.
Evet, haklı olmak.
"Nasıl yani?" diyenler için açayım:
Adil ve adaletli olmak,
iyi biri olmak
ve hak ettiğine emin olmak.
Düşünsenize, siz hiç uğruna çabalamadığınız veya bir yere gelebilmek için başlığınızın altını hakkıyla doldurmadığınız zamanlarda o istediğiniz yere nasıl gelebilirsiniz ki?
Tabi gelen var.
Ya da oraya bir şekilde "getirilen".
Ama konumuz bu değil.
Biz, alnımızın akıyla, emeğimizin hakkıyla elde etmenin peşindeyiz.
Kendi konumuza dönüyorum.
Yani "çabalamak" derken, gerçekten ne kadar çabaladınız? Bunun için ne yaptınız?
Kimseye kötülük etmeden, diğerlerinin emeğini yok saymadan, bilakis gerçek bir emek gördüğünüzde bunu yücelterek kendi değerinizi içlerinden nasıl sıyrılttınız?
Tüm bunları, tüm açık yüreklilikle: "yaptım ve olmadı" diyebilir misiniz?
Aynı şekilde ilişkiler konusunda da.
Karşınızdaki insanın sizi sevmesini beklemeden önce, sevilmeye değer biri olmak için ne yaptınız?
Gerçek samimiyeti, içten gülümsemeyi, hiç tanımadığınız insanlar için bile iyilik dilemeyi en son ne zaman başardınız?
Hiç mi?
"Hiç" ve "neredeyse hiç" diyenleri bu adımdan metnin ilk satırına geri alalım. İçsel sorgulamaları tamamlanmamış demektir.
Devam edelim...
Sık sık mı?
Peki hakkınızı aramak için "en adil" şekilde ve "en görgü kuralları" içerisinde karşınızdakine kendinizi ne kadar anlattınız?
"Oldukça fazlaydı ancak anlamadılar" mı?
Peki bunun için sabırla ne kadar süre çabalamaya devam ettiniz?
Epeyce bir süre mi?
ve Yine de olmadı mı?
İnanın, zaten "olmaması" aslında elde ettiğiniz en büyük başarı!
Hak ettiğinizi düşündüğünüz ve (ilk kural ile bağlıyorum) bu konuda taviz vermeden yolunuza devam ettiğinizde, yani "olmazsa da olur" diyerek vazgeçtiğinizde, kapılar size er geç açılacaktır.
Eğer ki açılmamışsa ve siz tüm bu kriterleri layıkıyla yapmışsanız,
Emin olun,
evren aslında sizin için çok daha büyük kapıları açmanın peşindedir,
Sakince,
Guzel yazi eline saglik.
YanıtlaSil=)
Sil