İki Günde Üç Şehir: Kastamonu, Çankırı, Ankara
Merakımın Ayhan Sicimoğlu'nun gezi programıyla daha da artmasıyla keşfe çıktığımız şehir Kastamonu sıradaki durağımız.
Ankara'dan sabah saatlerinde yola çıkarak önce Çankırı'da kısa bir mola vereceğiz, sonra Ilgaz'ın yerleşim yerine hızlı bir göz attıktan sonra Ilgaz Milli Parkı'na çıkarak kahvaltımızı edeceğiz.
Kısa bir hiking ile ormandan oksijen depoladıktan sonra da Kastamonu merkeze ulaşarak asıl gezimize başlayacağız. Bir gece konakladıktan sonra kalan birkaç yeri daha ziyaret ettikten sonra yola çıkacağız.
Yol üzeri Ankara Kalecik'e uğrayarak kısa ama dopdolu turumuzu tamamlayacağız.
Çankırı Taş Mescit
Anadolu Selçuklu Hükümdarı Keyhüsrevoğlu 1. Alaaddin Keykubat zamanında Çankırı Atabeyi Cemaleddin Ferruh tarfından 1235'te yaptırılmış olan ilk bölüme, Şifahane 1242 yılında Darülhadi denen ikinci kısmı ilave edilmiş.
Yapıda bulunan ve günümüzde "Tıp Sembolü" olarak kullanılan iki adet birbirine dolanmış yılan figürü, orjinali kaybolduğu için orjinaline uygun şekilde orijinal yerine konulmuş.
Bunun dışında "Eczacılık Sembolü" olarak kullanılan bir diğer parça olan "su içen yılan" figürü Çankırı Müzesi'nde sergilenmekteynmiş.
Tüm bu bilgileri okuduktan sonra heyecanla rotaya ekledikten sonra bir cumartesi günü buraya vardığımızda kapının kilitli, görevlinin de hafta içi bulunduğunu öğrenmek oldukça hayal kırıklığına uğrattı. Dışından bir turlamayla bu durağımızı tamamlamış olduk.
Ilgaz yerleşim alanı ise tamamen tabelayı görerek "hadi dalalım" fikriyle gelişti. Maps üzerinden tarif aldığım bir tarihi bir cami de burada olduğunu görünce şansımızı denedik. Ancak bu cami çok öncesinden yıkılarak yeni ve pek özelliksiz olarak inşa edilmiş. Bu yüzden siz de böyle bir yol tarifine denk gelirseniz aklınızda olsun.
Gittiğinizde en fazla bir iki tarihi bina (restorasyonsuz) görmek ve yeni bir yerleşim yeri daha görmüş olacaksınız.
Kastamonu merkeze indiğimizde ise Kastamonu hakkında varsaydığım bir şehirden çok daha fazlasını bulduk diyebiliriz.
Ben araştırmış olarak gitmiş olsam dahi, gidene kadar bu kadar yoğun tarihi değer göreceğimi düşünmemiştim. Genelde cımbızla bütünün arasından aratarak keşfettiğimiz tarihi noktalar, burada genel bir yaşam tarzı olarak korunmuş durumda. Bu da çevreyi keşfetme arzunuzu kat be kat arttırıyor.
Şehrin iki görkemli yapısı iki uç tepede yer aldığı için gece gündüz manzarası hep güzel. Hangi uca giderseniz bir diğerini izleme fırsatınız oluyor. Birisi saat kulesi, birisi de şehrin tam içinde olan kale.
Bunun dışında tüm merkez içinde bol bol hanlar, konaklar, camiler ve nice tarihi yapılar görmeniz mümkün.
Biz hatta daha da güzelini yaparak o tarihi konaklardan birisi olan Ballık Konak'ta konakladık. Eski bir Ermeni Konağı olan binayı oldukça başarılı koruyarak yaşanabilir birer otel odasına dönüştürmüşler. Böylelikle de şehrin nostaljik havasına daha da kanalize olarak, o tarihten bir kesitin içindeymişçesine yaşıyorsunuz.
Atlamamanız gereken tarihi yapıları kısa kısa listeliyorum:
Nasrullah Cami
Şehrin en merkezinde, koca bir şadırvanı ile yer alan Nasrullah Cami, 2. Beyazıd döneminde, 1506’da Nasrullah Kadı tarafından yaptırılmış. İçinde köprü ve şadırvan içinde su havuzları olan, 9 kubbeli cami aynı zamanda Kastamonu’nun en büyük camisi imiş.
Cami, Kastamonulu ünlü hattat Ahmet Şevket Efendi tarafından yapılmış ve Mehmet Akif Ersoy Milli Mücadele yıllarında bu camiye gelip vaaz vermiş.
Bir de efsaneye göre eğer bu caminin şadırvanından bir kez su içen kişi ya hayatı boyunca Kastamonu’ya 7 kez geliyor, hiç olmadı Kastamonu’ya yerleşiyormuş. Birlikte gittiğimiz arkadaşımız bunun ikinci turunu ummadığı şekilde bizimle yaparak efsane için hepimizde bir "acaba?" sorgusu oluşmadı değil.
Saat Kulesi
Bahsettiğim Saat Kulesi, konum olarak özellikle gece ayrı bir hava katıyor.
1885 yılında, Vali Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmış kulenin de aslında bir efsanesi var ve oldukça ilginç.
Rivayete göre bu saat aslında İstanbul Sarayburnu’nda yapılmış ancak Saat bir gün zamansız çalarak padişahın hamile cariyelerinden birinin çocuğunu düşürmesine sebep olunca buraya sürgün edilmiş.
..
Evet ilginç.
Kastamonu Kalesi
Şehrin bir ucunda gibi görünen ama yürümeye başlandığında çok kısa sürede varılan kale biz gittiğimizde (Ekim, 2019) restorasyondaydı. Bu yüzden içeri girme fırsatımız olmadı.
M.S. 12. yy.da Komnenoslar tarafından yaptırılmış Kastamonu Kalesi'nin içinde, sarnıçlar, zindanlar, kaçış tünelleri ve “Bayraklı Sultan” adlı bir türbe varmış.
Şehri panoramik izlemek için de güzel bir nokta. Biz kapısından dahi bunu anlayabildik. =)
Yakupağa Külliyesi
Kanuni Sultan Süleyman'ın Kilerci başısı Yakup Ağa tarafından 1547 yılında inşa ettirilen Külliye içinde cami mektep, aşevi ve medrese yer alıyor. O meşhur çekme helvanın yapıldığı ve tadımının yapıldığı helva evi de bu külliyenin içinde yer alıyor. Bir üst katındaki avluda şehir manzarasına nazır çay içebileceğiniz küçük bir işletme de yer alıyor.
Kurşunlu Han
Şehir merkezindeki çarşı bölümünde büyüklü küçüklü hanlar görmeniz mümkün. Kimisini kaliteli bir ortam olarak otel şeklinde restore etmişler, kimisi de pullu kravatıyla canlı müzik yapan restoran gibi işletmeye çevirmişler.
Kurşunlu Han, içlerindeki kaliteli imajlı olan. Otel olarak da işletilen hana gece yemek dışında girmek zor, gündüz kafe gibi bir şeyler içmek için uğrayabilirsiniz.
Candaroğlu Beyliği'nin hükümdarı, Fatih Sultan Mehmet'in dayısı Kemalettin 1443-1461 yılları arasında yaptırılmış han, şehrin en büyük ticaret merkeziymiş. Günümüzde bahsettiğim şeklini almış durumda.
Münire Sultan Medresesi ve El Sanatları Çarşısı
Üstte bahsettiğim yerleri de kapsayan tarihi dükkanları ve avlusu olan, turistik lezzetleri tadabileceğiniz yerlerin bulunduğu çarşı.
KASTAMONU MUTFAĞI
Pastırma
Pastırmayı Kayseri kadar meşhur eden Kastamonu mudur yoksa ünlü marka Tabakoğlu mudur bilemiyorum ve hatta aslında meşhur olduğu yer burasıdır ama biz Kayseri sanıyoruz mudur onu da bilmiyorum. Ama incecik dilimlenen ve çemenli-çemensiz opsiyonlarıyla damağı mest eden ürünlerinin fark yarattığı bir gerçek.
Taşköprü ilçesinin ürünü olsa da merkezde de bulabileceğiniz sarımsak büyük dişleri ve uzun raf ömrü ile almak için anlam kazandırıyor.
Siyez Bulguru
Bu konu bence çok daha ün kazanmayı hak ediyor. Zira, dünyanın ilk buğday çeşidi olan 10.000 yılık Siyez Buğdayı, hala doğallığını koruyarak üretimine devam edilmekte. Yurt dışındaki Michelin yıldızlı şeflerin dahi radarında olan bu besini bulmuşken bol bol alın derim. Lezzeti de oldukça güzel.
Çekme Helva
Bolu'nun Saray Helva'sını bilenler için çok farklı bir lezzet değil. Daha minik lokmalar halinde ve yerinden aldığınızda da en tazesine ulaşabileceğiniz hediyelik bir lezzet.
YEME-İÇME
Bunun dışında gelmişken yemeden dönülmemesi gereken de ünlenmiş tarifleri bulunuyor.
En başında, yine Sicimoğlu'ndan aşırı merak ederek ilk denediğimden başlıyorum:
Eğşi
Sulandırılmış elma pekmezi denilebilecek bir içecek. Ancak buranın özel elmasından doğal yöntemlerle yapıldığı için içimi oldukça güzel.
İnebolu Simidi ve Tirit
Bunu yiyemeden döndüğüm için içimde kaldı biraz. Susamsız bir çeşit olan simit hafif gevrek oluyormuş, tirit de bu simitlerin yatak olarak kullanıldığı üzeri yoğurt ve kıyma soslu olduğu yöresel bir yemek.
Banduma
Yufka üzerine hindi eti ve cevizin konduğu başka bir yöresel lezzet.
Etli Ekmek
Konya yöresindenseniz hemen cevap vereyim, hayır hiç alakası yok.
Gözlemeye benzeyen, kıymalısı orijinal lezzet olan bir çeşit börek.
Ekşili Pilav
İnce bulgur ve mercimekle ağır ateşte pişirilen biraz daha sulu bir tür pilav.
KALECİK
Kalecik için fazla detay vermeyeceğim zira ne kaleye çıkacak fırsat oldu ne de şarap fabrikalarına... Hızlıca bir ilçe turu yaptıktan sonra bağların içinden en görmeyi istediğim yere; Kızılırmak üzerindeki Kalecik Köprüsü'ne gittik.
Ankara turizm konusunda maalesef yeterli farkındalığa ulaşabilmiş değil. Kalecik de her ne kadar gezginlerin radarına girse de turizm içeriğinin hakkını verememiş.
Kendi haline bırakılmış, bakımsız ilçeyi ve sahip olduğu değerleri hızlıca gördükten sonra yolumuza geri dönmeden devam ederek Elmadağ üzerinden gitmeye karar veriyoruz.
Burası da beklediğimizden çok daha kötü ve bakımsız bırakılmış.
Aslında ilginç bir ortamı da oluşmamış değil. Balıkçılar, kuş avcıları gibi lokalin kullandığı köhne bir çevre haline bırakılmış.
Değerlendirilse bence birçok aile için de alternatif bir piknik/gezi rotasına dönüşebilir.
Tüm görselleri de ekleyerek bu kısa sürede çok fazla şeyin sığdırıldığı tatil notlarını tamamlıyorum.
Sevgiler!