Bumerang Dünyası: Yeni Yaşadığım Gezegen!
Bir blog açıyorsunuz; kendiniz için öncelikle... "Ne varsa aklıma bir yazayım da, gerisi nasılsa gelir" diyorsunuz... Önce bir-iki tıklanmaya başlanıyorsunuz, tanıyanlar 'hayırlı olsun'a giriyor sayfanıza... Derken arama motorlarında yerinizi almaya başlıyorsunuz, teker teker aranmaya başlandıkça eklediğiniz etiketler, sizle karşılaşma, belki de tanışıp kaynaşmalar başlıyor blogunuzla... Ama işte, arama motoru, eş-dost oluyor ziyaretçileriniz ilk önceleri... Tamam, kabul, siz öncelikle tıklanma kaygısı yaşamadan, erişilebilirlik hayallerinizi yüksek tutmadan başlıyorsunuz yazmaya. Ama işte sizdeki birikimler artıyor ya hani, sizin içinizdeki heyecan da katlanarak büyüyor ya hani... Yetmez duruma geliyor bir yerden sonra kendi bireysel çabalarınız, aranıp bulunma sayılarınız...
Sonra hergün açıp okuduğunuz gazetenin websitesini yine açıyorsunuz bir gün ve bir blog sayfasına denk geliyorsunuz. 'Bumerang' diyor kendisine sayfa, "kaydolduğunuzda sizi tanıtacağız binlerce insana" diye iddia ediyor. İlk gördüğünüz an, içinizde bir ısınma hissiyatı beliriyor. İnsanoğlu malum, hep bir destek, hep bir güvence arıyor her an her yerde kendine. Bu da sanki bir arka çıkma, elinizden tutulup yukarı çekilme durumu gibi geliyor size.
Ne zaman ki kendinizi bu dünyanın içine bırakıyorsunuz, gerisi geliyor çorap söküğü gibi... İlk önce, blog trafiğinizde hareketlenmeler artmaya başlıyor, daha çok bulunmaya başlanıyorsunuz internet araştırmalarında. Daha sonra paylaşımlarıyla bloggerları destekleyen, hayali kahraman olmadıklarını her fırsatta ispatlayan sayfanın yöneticilerini tanımaya başlıyorsunuz...
Daha ileri zamanlarda, bir bakıyorsunuz, size bir teklif geliyor. "Yayınlayın reklamları, tıklanıyorsunuz çünkü, başarılısınız siz de" deniyor. Sizin de cesaretiniz artıyor, daha çok paylaşımda bulunmaya teşvik oluyorsunuz.
Bununla da kalmıyor, Bumerang ekibi... 'Gelin, kaynaşacağız!' diyor bu sefer de, yarışmalar açmaya başlıyor. Artık bu dünyanın cazibesine kapılmışsınızdır nasılsa, katılmamak pek mümkün olmuyor etkileşimlere bir yerden sonra... "Gittiğiniz, gördüğünüz yeri anlatmışsanız, paylaşın bizimle, beraber de gezelim, Batum'a gidelim" diyorlar. İçinizde bir umut, alıyorsunuz siz de birer bilet, 'piyangoya talibim' diyerek.
Sonra kendinizi Batum'da buluyorsunuz bir hafta içinde, heyecanlı bir telaşla, "tanımadıklarımla tatile mi çıkıyorum?!" endişesi bir yandan da aklınızda! 'Ama "olsun" diyorsunuz, "Hürriyet var arkanda, bırak kendini akıntının kollarına..."
Hikayenin gerisi ise rüya gibi, toplam 7 kişi, herkeste birbirini yıllardır tanıyormuş hissi, herkes kendi dalında nitelikli, en çok da yeni yeni oluşan blogger olduklarının somut bilinci...
Kahramanımızın hikayesinin başlangıcı böyle gelişti. Sonrası zaten ailenin resmi üyeliği... Yazarkafe'de yazarlık, daha çok paylaşım, daha çok paylaşılma, daha çok kaynaşma ve daha çok sosyal platformda yer alma da ilaveleri...
Bir yerden sonra, başka nerde yazarsanız yazın, neresiyle paylaşımda bulunursanız bulunun, yeri özel olan, blogger olmanızın farkındalığını içten yaşatan asıl bir destekçiniz vardır hep ve O'nun yeri ayrıdır... O, 'Bumerang'dır!..