Dikkat Bu Postta Seyahat Önerileri Var -İzmir, İstanbul, Antalya, Kocaeli, Adapazarı, Denizli-

Gitmeleri sevmişimdir çoğu zaman. Gitmeler değişimdir zira, yeniliktir, yeniler getirir.. Gitmek teksen ayrı güzeldir, ama gittiğin yerlerde seni bekleyenler varsa daha da güzeldir..

Tiyatro turnesi için gittiğim, hiç tanımadığım ve ummadığım dostluklar edindiğim, ay ışığına elimi değdirdiğim Antalya'da sizler için bir de mekan keşfettim. Antalya'da yaşayanlardansanız pek keşif demeyebilseniz de, öneri olarak kabul edin.

http://photos-g.ak.instagram.com/hphotos-ak-prn/10296943_128117950713622_1407732187_n.jpghttp://photos-g.ak.instagram.com/hphotos-ak-prn/10175264_1463470127221846_1854539756_n.jpg

O Kadar Bıktım.

O kadar bıktım ki her kafadan bir ses çıkmasından.
O kadar sıkıldım ki herkesin gönlüne göre davranmaktan, herkesin istediği gibi davranmaya çalışmaktan, istemediğim zamanlarda bile yüzüme gülümseme yaymaktan.
O kadar herkes benmerkezci ki üstelik, o derece bıktım herkesin biçtiği rolde oynamaktan.
O kadar bunaldım ki, o daracık zihniyetlerdeki minicik akılların fikirlerine göre uyacağım kararların alınmasından.
O kadar bıktım ki,  herkesin ne düşündüğünden, kimin 5 dk sonra ne hissedeceğinden, mutsuz olup olmayacağından..
O kadar bıktım ki her zihniyetin farklı olmasından, her biri ile aynı sınırlarda olmaktan..
O kadar bıktım ki anlamsız değer yargılarından, gündeme engel olamamaktan..
O kadar sıkıldım ki herkesin alışkanlıklarına göre kendi alışkanlıklarımı yok saymaktan..

Ve o kadar bıktım ki herkesi anlamaya, her nabza göre şerbet tutturmaya çalışmaktan..

Sırf bu yüzden sabrım yok, takatim yok ve mantığım yok herkesle her zaman bir arada olmaktan.
Gittiğim her yerdeki herkes orada kalsın, yaşadığım yerdeki herkes olduğu yerde dursun, gideceğim tüm şehirlerdeki tüm insanlar normal hayatlarında yaşasın.. Ben sadece her gittiğim yerde bir başka yüz, bir başka tanıdık bulayım ve döndüğüm her yerdeki insanlar beni bulunduğu yerde karşılasın bu yüzden.

Sadece giden, değişen ben olayım, başkaları benim için farklılaşsın.

Biraz da başkaları benim ne düşüneceğimi, benim nasıl hissedeceğimi umursasın.
Biraz da insanlar kendi dar görüşlerini benim için aşmaya çalışsın.
Biraz da insanlar benim istediğim gibi yaşasın.
Yeter ki o ben olmayayım.

Zira, o kadar bıktım.





*Görsel: Jamie Beck ve Kevin Burg

Kendi Filmini İzle Sen de


Hayatta her şey sebep-sonuç ilişkisinde midir dersiniz? Ya da 'hiçbir şey nedensiz değildir' midir aslında?

Mesela,
"Kişi ettiğinde mi bulur,
Hakkın yendiğinde mi adalet yerini bulur,
Kötü olduğunu düşündüğün bir durum, bambaşka iyi bir şeyi kendiliğinden mi doğurur,
Hayatından çıkan insanlar, iyileri için yer mi açmış olur,
'Keşke'ler er ya da geç 'iyi ki' mi olur,
Kötüler belirdiğinde mi iyiler buluşur,
Kaybetmenin ne olduğunu görenler için mi kazanmak daha değerli olur,
Dostlar, samimiyetsiz ilişkilerde mi kıymet bulur,
Kötülük besleyen yalnızca kendi ruhunu mu kirletmiş olur,
Karşılıksız yapılan iyiliklerden mi en çok iyilik bulunur""

?

Hayatındaki olay döngüsünü sorguluyor insan arada, parçaları birleştirmeye çalışıyor...

Yaşamındaki senaryo akışını gözden geçiriyor, durum değerlendirmesi yapmak adına..

O zaman görüyor ki kişi, aslında olay tam da Şule Şahin'in dediği gibi,


Görsel: Jamie Beck ve Kevin Burg


Nafilesin Nafile

Herkesin bi' bildiği vardır ya hani şu ülkede..
Herkes herşeyin en doğrusunu bilir..
Sen bir şeyleri sorgulamaya çalışırsın da, sorduğunda pişman bırakılır, sorar oturursun hani..
Senin bilemeyeceğin şeylerdir ya hani o detaylar.. Anlayamayacağın şeylerdir, aklın ermezdir..
Büyük işler peşindedirler ya bi' de bazı insanlar, senin teferruatın onlar için gereksizdir..
Büyük lokmayı almaktır ya hani kimisinin yaşam amacı.. Uğruna çalıştırdıkları değersizdir..
Hani o kadar asıl mesele başkadır ki üstelik, senin yasın yersizdir..
Öyle bir ülkedir ya hani, sen ne dersen de yetersizdir..
O kadar sen bilemezsin ki durumu, ne yaparsan yap;
Nafiledir..


O Şehre..


Şehri dinlersin..
Anlattıkları derindir, hissedersin..
Onun yükünü taşıyabilmek zordur belki ama yine de cesaret edersin..
Uzatırsın elini, tutmak istersin..
Senin de gücün fena değildir aslında, 'bilse' dersin..
Ondan öğreneceğin çok şey olabilir, kabul, ama sensiz çok yalnız olacağını farkedersin, onun adına seninle olmasını dilersin..
Güzelliğinin değerini bilemeyeceklerle vakit kaybedecek, enerjisi boşa gidecektir, gitsin istemezsin..
Senin güzelliğini ortaya çıkaracaktır aynı zamanda, görmesini beklersin..
Derinliğini yüzeysel düşünenler boğulacaktır mavisinde, kimseler düşsün istemezsin..
Senin için özel olduğunu bilsin istersin..
Diğer hiçbir yer için duymadığın arzuyu onunla yaşadığının ayrıcalığını değerlendirse seversin..
Güçlerinizi birleştirmeyi teklif edersin..
Önemsesin istersin..
Beklersin..
Söyleyin bilsin..


*Görsel: Jamie Beck ve Kevin Burg

Çiçeklendir Baharını @DEKORASYON

Baharın geldiğini ilk nereden anlarsınız?

Güneşin etkisini arttırmasından mı? Üzerinize çöken rehavetten mi? Yoksa havada uçuşan polenlerden mi?
Benim için bahar algısını oluşturan en temel şey sanırım rengarenk ve mis kokan çiçekler..

O yüzden araması gözlerimin her an her yerde çiçekleri...

Buluştuğumuzda kucağında, oturduğumuzda masada, yürüdüğümüzde sokaklarda görmeliyim onları canlı renkleri, şekerli kokuları ile...

Bahar gelmişse dekore etmeliyiz onları her yere...


#kutluolsun

Çok sıkı takip ettiğimiz diziler olur hani..
O dizideki kahramanlarla öyle özdeşleşiriz ki bazen, onların hikayesini kendimizinki gibi hisseder, sahipleniriz..
Kendi sıkıntımızı boşverir, sadece "onlar mutlu olsun yeter" deriz..
O hayatındaki dizi kahramanları olduğumuz, belki de en yakın arkadaşlarımız ve de en ideal akıl danışmanlarımız olan insanlar onlar..
Iyi ki varsınız..
#annelergununuzkutluolsun

Çözüm Kümesi Hani?

 photo oie_1821540996XR8gU_zps00e8dc51.gif

Yıllar geçtikten sonra hayatına başladığın yere gelirsin. 
Koordinatlar açısından birebir tutan bir cümlenin içeriğine daha da derin anlamlar eklersin... 
Birçok sevdiğin kokunun, dinlediğin yağmurun ve damağında olması gereken tadın çıkış noktasındasındır.  
Yıllar geçtikten sonra tekrar bu noktaya geldiğinde, sorgulamaya başladığında hayatının meselesini, bulunduğun yer gözünde daha da ironikleşir. 
Ne kadar yol almış, ne kadar zaman geçirmişsindir üzerinden...
Ne kadar hayallerinin içerisindesindir, ne kadarına ulaşmış, ne kadarını çoktan aşmış, ne kadarı için daha sabretmen ve beklemen gerekmektedir? 
Ne kadarından vazgeçmişsindir, ne kadarına inancın daha da perçinleşmiştir ve ne kadarı elinde birikmiştir?
Hangi kümenin elemanları bir diğerini geçecek, hangi küme boş kalacak ve evrensel kümenin ne kadarı umurunda olacak kısmı kafanı yormaya başlar...
Senin için budur en büyük muallak.. 
Daha isim bile koyamadığın kümeler bulunurken yaşama hala amaç yüklemek ne kadar mantıklı gelir?.. 
Hiç mi?!
Hala reel kümenin ne olduğunu bilemeyecek kadar muğlak bir insansındır işte. 
İşin olayı budur. 
Hayatındaki hangi elemanlar kurduğun kümenin elemanları değildir, nasıl anlayacak, nasıl denklemini kuracak ve çözüm kümeni nasıl açığa kavuşturacaksın bilinmemektedir. 
Bilinmeyen denklemlere dönüştürdükçe meseleni, felsefede aramaya başlarsın çözümünü içten içe. 
Belki de matematik değildi senin olayın sandığının aksine. 
Objektif yaklaşmak değildi hayatın kendisi. 
Subjektif olmayı bilmelisin sen de. 
Cevabı bu yüzden felsefede aramaya eğilmelisin.. 
Bir doğru ne kadar doğru, bir gerçek ne kadar gerçek ve bir olasılık ne kadar olası bilemezsin. 
Yaşamdan tek öğrendiğin de aslında hiçbir şeyi bilemeyecek olmandır öncesinde.
Bu yüzden iddia edemez kimse...
En az benim kadar sen de.
!




Görsel: Jamie Beck ve Kevin Burg


Nerede O Eski Aşklar?



İnceden eski şarkıları dinlersin eskilerle.. 
O eski plak cızırtılarını duyduğun nağmelerden esinlenirsin sessizce..
Kafa dinlemek, hafiften huzur duymak, belki de eskileri yad etmektir amacın sadece anneannenle.. 
Çatı katında, güneşi batırırken oturduğun sallanan sandalyede, düşünmeye başlarsın ince ince, kapıdan esen tatlı serinlik içinde.. 
'Nerede o eski şarkılar?' dersin hafif bir tebessümle önce.. 
Sana aşkı anlatan büyükannenle çelişirsin sonra günümüzü düşündüğünde.
Fonda çalan Zeki Müren de tezattır keza gerçeğe.. 
İnanmak istersin o dizelerdeki içtenliğe, içten sevgiye içten içe.. 
Sadece tebessüm edersin sen de bu yüzden işte..
Şimdiki şarkıların belli amaçları vardır bildiğiniz üzere.. 
Ya egosuna yenilmesinin hırsı vardır ve hıncını almaya çalışmaktadır ya da seni elde etmesi için tek bir amaç vardır ve "inkar, soysuzlaştırır!"
Duygu katilleri midir acaba günümüzde aşk yaşadığını sananlar ya da aşkın ne olduğunu atlayanlar?
Hiç mi kalmadı artık içten sevmeler, aşkı değil de kişiyi sevenler?
Bu yüzden mi istifamı verdim acaba bu işler için öncesinden, "siz beni kovmuyorsunuz ben gidiyorum" demek amacıyla?
Bir yandan da kalmak istiyordum aslında...
Her zaman aksini iddia etmelere doyamıyorum inatla..
İnatla inandığımı savunmak istiyorum her defasında..
Vazgeçmeyi 'elde etmenin altın kuralı' olarak görüyorum zira.
Herkese sormak istiyorum her fırsatta..
En çok da cevabı sende bulmak istiyorum yalnızca: 
Nerede o eski aşklar ha?


"Gökçen Gökyer'in Gözünden" Bu Ay: Nasıl Centilmen Olunur? @ÇAYYOLU LİFE


Çayyolu Life Dergisi'ndeki köşem "Gökçen Gökyer'in Gözünden"de bu ay kadın-erkek ilişkilerini inceledim.

Ankara'da Bir İlk: Pablo Picasso Sergisi! @CERMODERN


'CerModern yine farklılığını ve ayrıcalığını göstermiş' dedim içimden Pablo Picasso Sergisi davetini gördüğümde. Ankara'da nefes almamı sağlayan ve dostluğundan son derece mutluluk duyduğum CerModern ailesi bir ilke daha imza attı dün itibariyle.


Düzenlenen basın toplantısı ile İspanyol Konsolosluğu'nun ve sponsor ailesinin de katılımı eşliğinde sergi sanatseverlere 5 Mayıs'ta tanıtıldı.

Bir 'Blogger'ın Kitap Macerası: MELİS OLÇUM! @RÖPORTAJ

Dostluklar vardır, iyi ya da kötü anlarla başlayarak güzel günleri birlikte yaşadığınız, zor zamanlarda birlikte yaşlandığınız, eğlenceli anları beraber paylaştığınız. Olması gerekenleri yaşadığınız yani gerçekten dostluksa..

Ben ise o kadar şanslıyım ki, bu normlardaki dostluklara ek olarak, bir de başarılarına şahit oluyor, her biri ile gurur duyuyorum ayrı ayrı.

Spoiler olarak vermiş olduğum bu gelecek röportajlarımdan ilki olan canım Melo'mu, yani sizlerin deyişiyle Melis Olçum'u Gökçen Gökyer Blog'un Röportaj köşesinde mutlulukla ağırlıyorum!

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü mezunu, Ege Üniversitesi yüksek lisansı ardından doktorası için İYTE'ya geri dönen ve aynı zamanda Araştırma Görevlisi olan, benimse sahne arkadaşım ve dans geceleri ortağım Sevgili Olçum, bir de bloguyla başladığı yazma serüvenine kitaplarıyla devam ediyor. Bunun yanı sıra sağlam çevirilere de imza atmış durumda.

Sevgili Melis Olçum ile blog ve -benim de gelecek planlarım arasında olan- kitap yazarlığı üzerine söyleştik..


More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı