Dostluklar vardır, iyi ya da kötü anlarla başlayarak güzel günleri birlikte yaşadığınız, zor zamanlarda birlikte yaşlandığınız, eğlenceli anları beraber paylaştığınız. Olması gerekenleri yaşadığınız yani gerçekten dostluksa..
Ben ise o kadar şanslıyım ki, bu normlardaki dostluklara ek olarak, bir de başarılarına şahit oluyor, her biri ile gurur duyuyorum ayrı ayrı.
Spoiler olarak vermiş olduğum bu gelecek röportajlarımdan ilki olan canım Melo'mu, yani sizlerin deyişiyle Melis Olçum'u Gökçen Gökyer Blog'un Röportaj köşesinde mutlulukla ağırlıyorum!
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü mezunu, Ege Üniversitesi yüksek lisansı ardından doktorası için İYTE'ya geri dönen ve aynı zamanda Araştırma Görevlisi olan, benimse sahne arkadaşım ve dans geceleri ortağım Sevgili Olçum, bir de bloguyla başladığı yazma serüvenine kitaplarıyla devam ediyor. Bunun yanı sıra sağlam çevirilere de imza atmış durumda.
Sevgili Melis Olçum ile blog ve -benim de gelecek planlarım arasında olan- kitap yazarlığı üzerine söyleştik..
G.G. Bilimdi, danstı, blogdu
derken, kitap fikri nasıl çıktı ortaya? =)
M.O. Dans ve bilimin yeri yazmaktan daha farklı benim için. Biri, kendime
rağmen yaptığım öbürü ise kendime gelmek için yaptığım =). Yazmak ve blog ise
aslında hepsini kapsayan bir şey. Çünkü düşünmek ve gözlemekle daha çocuklukta
başlayan süreçler eninde sonunda anlatmaya varıyor. Bu yüzden aslında kitap fikri bunların hepsinden
önce vardı. Ama senin için en değerli şey konusunda hep çok daha çekinik
davranırsın ya herhalde ondan, bu konuda uzun süre bir şey yapmaya korktum.
İstediğim gibi olmazsa diye, sanırım. Daha sonra bir kırılma noktası geldi
galiba, “daha ne kadar kendim yazıp kendim okuyacağım, yeter artık” dediğim. O
nokta geldiğinde katıldığım bir yazı atölyesinin şu anda meyvelerini topluyorum
diyebilirim. Bu oluşumlar aslında yazamayanları yazar yapmaktan veya daha iyi
yazmayı öğretmekten ziyade seni doğru kişilerle buluşturmaya yarıyor. Ben de bu
sayede Halil Gökhan ile tanıştım ve olaylar gelişti diyelim. =)
G.G. İlk kitabın, blog yazılarının
derlemesinden oluşuyor. Bunun daha başka örnekleri de oldukça ilgi gördü ve 'best seller’larda uzun süre yer aldı.. Neye dayandırıyorsun bunun sebebini?
M.O. Evet, açıkçası bu benim hem şansım hem şanssızlığım oldu diye
düşünüyorum. Ben blog yazarı değilim aslında, evet bir blog’um var ama bu
sadece çağa ayak uydurmak için yaptığım bir şey. O yüzden o best seller blog
yazarlarıyla yarışamam. Blog yazmaya çok geç başladım çünkü inat ettim,
inanmadım blog yazmanın faydalı olacağına. Ama teknolojik gelişmelerin önüne
dikilip çok da fazla inat edemiyormuşsun maalesef. (Bazı konularda böyle geri kafalılık
yapabiliyorum.) İnternet teknolojisi herşeye anında erişme imkanı sağlıyor, onu
üreten ile birebir temasa geçmeni ve fikrini söylemeni sağlıyor. Bunu yaparken
senin kim olduğunun ve onun kim olduğunun önemi kalmıyor çünkü bir ekran var
ikinizin de önünde, sadece o kadar. Galiba bu yüzden böylesine aldı yürüdü blog
işleri. Herkes yapabiliyor ama iyi yapanlar da hemen diğerlerinden ayrılıyor.
Bir yerde farklı bir yetenek bu da. Benim şanssızlığım bu yeteneğe sahip
olmayışımdı. Yazdıklarımın hiçbiri blog yazısı değildi ve asla onları bu formata
uydurmayı düşünmüyordum. Ben onları sayfa sayfa ellerimde tutmak istiyordum.
Şansımsa tam o bahsettiğim kırılma noktasında blogların “top” yapmış olmasıydı,
yani hiçbir şey yapamazsam blog ile duyurabilecektim sesimi. Bu yüzden bir
blog, hatta iki blogda yayınladım yazdıklarımı ve dikkat çekmeye çalıştım. Biri
kendime ait Dramelo başlıklı blog’umdu öbürü de atölyemizin U.V.E.Y başlıklı
blog’u oldu. Blog’ların bana istediğimi getireceğini hiç düşünmezdim. Ama
ummadık taşmış...
G.G. Her blogger kitap
çıkarabilir mi arşiv olsun düşüncesiyle, yoksa yeterli birikime sahip olmadan
bu iş yatar mı?
M.O. Aslında o durum biraz değişik. Her blogdan kitap olmaz, içerik ve
konsept olarak uygun olması gerekli. Ama aslolan yazının kalitesi bence. Her
blogger değil ama her iyi yazan blogger mümkünse zaten yapmalı bu kitap işini
çünkü tadı farklı.
G.G. İkinci kitaptan bahsedelim biraz .. O fikir nasıl gelişti?
M.O. İkinci kitap, “Savaş Öyküleri” aslında “Kadın Yazarlar” serisinin
dördüncü kitabı sayılabilir. “Hayatımdaki Bütün Kadınlar”, “Kadın Öyküleri”,
“Genel Hayat Öyküleri” ve “Savaş Öyküleri”... Bu serinin ne kadar çoğalacağını
bilemiyoruz çünkü kendimizi sayıyla kısıtlamayı sevmiyoruz. “Kadın Yazarlar”ın
şimdiye kadar edebiyatta hep arkada kalan bir yeri oldu, ataerkil toplumlarda
her alanda olduğu gibi. Şimdiki zamanda biraz pozitif ayrımcılık ile bu durum
kırılmaya çalışılıyor. Bazen işe yarıyor bazen yaramıyor. Bu tabii, bambaşka
bir tartışma konusu. “Kadın Yazarlar” serisi Halil Gökhan’ın düşüncesi üzerine
başladı ve edebiyatta kadın yazarın kendine has bir bakışı ve üslubu olduğu
düşüncesinden çıktı aslında. Bu düşünce de tartışmaya açık tabii. Tüm
kitaplarda farklı yazarlar var, öykülerde konu kısıtlaması yok denecek düzeyde.
Bu sebeple aslında çok özgür ve dinamik bir seri oldu. Ama Savaş konusu,
özellikle kadının bakışına ve anlatımına ihtiyaç duyan bir konu olduğundan,
çünkü aslında kadın hep başrolde ve hep en mağdur olan, “Savaş Öyküleri”nin
yeri seride bence diğerlerinden farklı. Savaş, sadece ülkeler arası silahlı
çatışma olarak değil, hayatın her alanında yaşanan mücadeleler olarak ele
alındı. Anlatımda ya da başka hiçbir konuda kimse yazarlara şunu yap böyle yaz
demedi. Tamamen özgürce yazılan yazılardan oluştuğu için de bence popüler “prodüksiyon
işlerden” ayrılıyor ve bu özelliği de fark edildiğinden bir hayli ilgi topladı.
G.G. Kitap çıkardıktan sonra
etkinliklerin de oldu mu imza günü, söyleşi gibi? Cezmi Ersöz ile söyleşin oldu
mesela sanıyorum..?
M.O. Oldu valla =) Çok heyecan verici buluyorum böyle şeyleri. Yayınevi
olarak Kadıköy Kitap Fuarı'nda yer aldık, orada ilk imzalarımı attım!!
Yayınevimin ilk etkinliği değildi tabii bu ama benim katılabildiğim ilk
etkinliğiydi. Sonrasında da İzmirde Pagos Meyhanede Cezmi Ersöz’ün düzenlediği
Akşam Sefası’na katıldık ben ve iki yazar arkadaşım. “Kadın Yazarlar”ı temsil
etmeye çalıştık orada. Keyifli işlermiş, özellikle de bu işin aslında dışında
olduğum için çok heyecan verici işler. Devamı da gelecek sanıyorum, en azından
ben öyle olması için çalışacağım.
G.G. “İleride kesinlikle şu
konuda, şu hikayeyi de yazacağım” dediğin bir kitap projesi var mı gelecek
planlarında?
M.O. Var, bende proje bitmez =) Roman yazıyorum. Çünkü blog ve blog yazısı
sınıfında yarışamayacağımı biliyorum ve zaten bunu istemiyorum da. Romanda çok yavaş ilerliyorum çünkü elimden
gelenin en iyisi olsun istiyorum. Bu çağda yavaş olmak iyi bir şey değil ama ne
yapayım... Konu olarak pek çok farklı şey var aslında sıraya koyduğum ama ben
çoğunlukla insanın iç dünyasına ait konu başlıklarını kendime yakın buluyorum.
G.G. Gökçen Gökyer Blog yazarına,
takipçilerine ve daha sonrasında diğer bloggerlara iletmek istediklerin ve
önerilerin nelerdir? Kitap yazmak her bloggerın harcı mıdır?
M.O. Aman efendim Gökçen Gökyer’e akıl verecek insan değilim, akıl
alabilirim ancak. =) Ama yazar olmak demek aslında sadece kendin olmak demek
galiba. Senin de blog’da yaptığın gibi. İster blog olsun ister kitap ya da başka bir şey
olsun, kendin olamadığın hiçbir iş başarılı olamaz. Eğer istiyorsa da insan
herşeyi başarabilir diye düşünüyorum. İyi yazmak, konu bulmak vesaire bütün
bunlar istemenin ve gerçekten kendin olmanın sonrasında gelen şeyler. Önemli
olan anlatabiliyor olmak. İyi anlatabilen her blogger da tabii kitap yazsın,
herkesin fikri ve bakışı değerli ve duyulmalı bu dünyada.
Sevgili Melis Olçum'un başarılarını, enerjisini ve ümitlerini gönülden kutluyor ve destekliyorum..
Daha nice başarılarını paylaşabilmek dileğiyle..
Çok Sevgiler!
GÖKÇEN GÖKYER BLOG
0 comments:
Yorum Gönder