Şehir Festivalleri @Yaşayan Kentler Yazı Disizi-Bölüm 1

Yaşadığın yerin evinden ibaret olmadığını, kentin bütünü olduğunu veya olması gerektiğini ilk Hamburg’da keşfetmiştim.

Kendini evinde hissetmen; oturduğun ev, yerleşik düzene girmiş olduğun yer anlamına gelmiyordu sadece. Kenti tüm özellikleri, coğrafyası, yapılaşması, insanları, alt yapısı, aktiviteleri ve network’ü ile sahiplenmeliydin öncelikle, o kenti evin olarak hissetmen için.

Ankara’daki "içinden çıkmak istemediğin belirli bir sınır çizgisi" veya İzmir’de olduğu gibi "şu iki özellikle şehri kabullenebilirim" gerçeği gibi değildi o şehri evin olarak görmek.

"O kenti evin olarak hissedebilmen için içermesi gerekenler" diye yeni bir yazı dizisi başlatıyorum bundan sonra.!

Bunlardan ilki şehir festivalleri.!


Her an her yerde karşınıza çıkabilecek, kentin her kamusal alanını değerlendirerek yaşatabilecek ve evde sıkıldığınız bir pazar günü “hadi çıkıp şehre karışalım” dediğiniz an mutlaka önünüze çıkabilecek şehir festivallerinden bahsediyorum.


Belki limanda kurulmuş bir Astra-Fest, belki bana yeni bir müzik türü sevdiren elektro-müzik festivalleri, belki de kent-parkında önünüze çıkan muhteşem kadife sesin eşliğinde bir caz konseri…


Bisikletinize –ki o da ulaşım amaçlı kent bisikletinin ta kendisi- atladığınız gibi ulaşabileceğiniz, biranızı alıp içlerine karışabileceğiniz, yanında durmaktan çekinmeyeceğiniz etkinliklere alışık bir kitle ile hiçbir gününüzün çöpe atılmasına izin verilmeyeceğiniz bir festival kenti mesela.




Her an kafanızı boşaltacak, dejenere olmuş ruhunuzu onararak deşarj edecek dinamizme sahip bir kent…

Evin olarak hissetmene katkı sağlayacak, kalmaktan mutlu olacağın bir kent..

Her dinlediğimde -nedense- bana bu cümleleri hatırlatan bir şarkı ile bölümü tamamlıyorum.

Sevgiler!


0 comments:

Yorum Gönder

More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı