Yaşadığın yerin evinden ibaret olmadığını, kentin bütünü
olduğunu veya olması gerektiğini ilk Hamburg’da keşfetmiştim.
Kendini evinde hissetmen; oturduğun ev, yerleşik düzene
girmiş olduğun yer anlamına gelmiyordu sadece. Kenti tüm özellikleri,
coğrafyası, yapılaşması, insanları, alt yapısı, aktiviteleri ve network’ü ile
sahiplenmeliydin öncelikle, o kenti evin olarak hissetmen için.
Ankara’daki "içinden çıkmak istemediğin belirli bir sınır
çizgisi" veya İzmir’de olduğu gibi "şu iki özellikle şehri kabullenebilirim" gerçeği gibi
değildi o şehri evin olarak görmek.
"O kenti evin olarak hissedebilmen için içermesi gerekenler" diye
yeni bir yazı dizisi başlatıyorum bundan sonra.!
Her an kafanızı boşaltacak, dejenere olmuş ruhunuzu onararak deşarj edecek dinamizme sahip bir kent…
Evin olarak hissetmene katkı sağlayacak, kalmaktan mutlu
olacağın bir kent..
Her dinlediğimde -nedense- bana bu cümleleri hatırlatan bir şarkı ile bölümü tamamlıyorum.
Sevgiler!
0 comments:
Yorum Gönder