Ailemizden Biri Sanki: SERKAN KESKİN @RÖPORTAJ

Hani bazı insanlar vardır, o sizi hiç tanımaz, bilmez bile ama siz onu aileden biri gibi görür, candan seversiniz.

İşte Leyla ile Mecnun'u defalarca izlerken, Leyla the Band konserlerinee dinleyici kısmından back vokal yaparken ve onun yer aldığı diğer dizileri takip ederken hep bu hissi yaşadım Sevgili Serkan Keskin için.

Şimdi bu listeye bir de "tiyatro sahnelerinde izlerken" maddesi eklendi.

Uzun yıllardır kapalı gişe oynanan Semaver Kumpanyası'nın "Metot" oyununda ekip arkadaşlarıyla sergilediği performansı ve aynı zamanda yönetmenliğinden aldığımız tadı ile hepimizi ayakta alkışlamaya mecbur kıldı!
Turnelerinin Ankara ayağında Cermodern'de yakaladım oyunu ve oyun öncesi hepimizin İsmail Abisi Sevgili Serkan Keskin'e merak ettiklerimizi sordum.

Kahveler hazırsa buyurun.





G.G. Sizi daha çok ekranlardan tanıyoruz ama kökeniniz olan tiyatro alanında da aktif olarak rol alıyorsunuz. Az sonra izleyeceğimiz Metot oynunu da barındıran Semaver Kumpanya ekibindesiniz. İkisini beraber nasıl yürütüyorsunuz? Ya da bir süre televizyon, bir süre tiyatro olarak mı ilerliyorsunuz?
S.K. Az uyuyorum. Tiyatroyu hiç bırakmadım ben. 2002'de kurduk Semaver Kumpanya'yı. 2002'den beri hiç ara vermişliğim yok. Benim asıl işim Semaver Kumpanya. Bu da yapacağım işlerle anlaşma yaparken bir şekilde göz önünde bulunduruluyor. Haftada üç, dört oynum oluyor. Tabi o dönemler daha az uyuyorum ama hiçbir zaman birini tercih etme gibi bir durumum yok. Ben tiyatrocuyum, Semaver Kumpanya var, onunla birlikte şartlar uygun olursa dizi veya sinema yapıyorum.

G.G. Genelde -en azından kendi algımda öyle- işin içinde Serkan Keskin varsa iş iyidir, izlemeliyim hissi uyanıyor. Bunda sizce en büyük etken nedir? İşin hakkını veriyor olmanızın yanında işte seçici olmanın da payı var mı?
S.K. Elimden geldiği kadar seçici olmaya çalışıyorum projelerde, en azından okuduğumda sevdiğim ya da iyi bir yere gideceğini hissettiğim işin içinde olmayı tercih ediyorum. Ama tabi ki her zaman bu sizin elinizde olmuyor, bazen okuduğunuz şey çok güzel olabiliyor ama süreç içinde yapımında veya sürecinde bir sorun olabiliyor. Ama tabi ki tercih hakkımı kullanıyorum ve her şeyi yapmamaya çalışıyorum. Böyle iyi hissettiğim işte, az, öz olmaya çalışıyorum. Bu yüzden...


G.G. Sizi komedi rolünde görünce “tam komedi karakteri” diyoruz, sonra bir bakıyoruz babacan bir karakterdesiniz, o zaman da “tam aile dizisi karakteri” diyoruz, muhtemelen az sonra oyundan çıktığımda da “tam bir gerilim karakteri” diyeceğim. Her karaktere hem görüntü, hem de ruhen bu kadar yakışıyor olmanızın püf noktası veya size göre bir nedeni var mı yeni oyunculara da tavsiye olabilecek?
S.K. Teşekkür ederim öncelikle. (Gülüyoruz) Bu benim mesleğim, yani benim 'şu rolü böyle oynayayım' veya 'bu rolü sevdim, bunu daha iyi oynayayım', 'bunu sevmedim..' öyle bir şansım yok. Benim kabul ettiğim, oynamayı seçtiğim bütün rolleri en iyi şekilde oynamam gerekiyor.  Evet, tabi ki şunu gözetiyorum, daha önce yaptığım bir şeyin bir sonraki rolde izlerinin olmamasına gayret ediyorum. Bu biraz zorlayan bir şey ama bu benim mutlaka dikkat ettiğim bir konu. Sonuçta hepsi benden çıkan şeyler, mutlaka benzerlikler oluyordur ama bu benim en takıntılı olduğum ve en dikkat etmeye çalıştığım şey. Daha önce yaptığım şeye benzememesi ile ilgili biraz ekstra kafa yoruyorum.


G.G. Uzakta gördüğüm her selam vereceğim kişiye “ismaiil abii!” deme eğilimine giriyorum hala ister istemez. Sizi her görende de şüphesiz bu tepki kaçınılmaz oluyordur, keza ekşide sizle ilgili benzer anekdotlar da okudum. Kimi oyuncu rolün üzerine yapışmasına tahammül edemez. Sizde bu durum nasıl? (Az sonra size böyle bir istem dışı tepki verirsem ilişiğimizi kesme ihtimaliniz öğrenmeye çalışıyorum. O.o)
S.K. Bazen şey olabiliyor, artık 5 sene geçmiş, oyun oynuyorsunuz, iki-iki buçuk saat. Oyundan sonra insanlar bekliyor diye onlarla tanışmaya gidiyorsunuz ve hala işte "o gemi.."; eyvallah tamam bir şamatası, gırgırı oluyor; ama hala işte 'bir daha başlayacak mı', bilmem ne mi... Yani şeyi anlatamıyoruz, bu bizim elimizde olan bir şey değil, bu yapımcıların yapabildiği iş. Sanki bunu biz yapmıyoruz gibi düşünüyorlar bazen. Biz bir araya gelsek ne öyle bir paramız var, ne öyle bir bilgimiz var. Bu tamamen bir televizyon işi. Bizim birbirimizi toplayıp bu projeyi tekrar yapması... Gerçekten bakkalın önünde buluştuğumuz gibi bir araya gelmemiz değil. Bunlar bambaşka şeyler. (İçten serzenişine dayanamıor araya giriyorum. "Aslında o açıdan değil de, sizi İsmail Abi'nin karakterinde o kadar çok benimsemişiz ki, sizi yolda gördüğümüzde sizi özlediğimiz o "İsmail Abimiz"mişsinizcesine -burayı gerçekten çok zor telaffuz ettim!- algılamak istiyoruz. Yani hep "İsmail Abi" diye seslenen bir tip görmek nasıl bir duygu, en azından...?" diye sorarak aslında iyi niyetli olduğumuzu izah etmeye çalışıyorum. Açıklıyor.)
Yani bazen şey olabiliyor, bambaşka bir şey konuşuyorsunuz veya canınız sıkkın oluyorken hala "İsmail Abi!", yani tamam evet, selamını veriyorsun ama ısrarla "İsmail Abi"... "Sen ne kadar suratsızmışsın" diyenler oluyor ama n'apayım yani, pullu ceket giyip el mi sallayayım? (o halini gözümde canlandırınca gülmeye başlıyorum) Böyle şeyler oluyor ama tabi ki çok güzel bir şey sevilmek, insanların hala "İsmail abi" diye bağırması, çağırması, ki en çok ben seviyorum. Ama işte bazen karşılıklı nezaket gerekiyor, hani selamını veriyorsun, konuşuyorsun ama ısrara dönüşünce bazen tatsız olabiliyor...



G.G. Aslında söylediklerinizin tam aksine, gerçekteki kişiliğiniz için inanılmaz övgü dolu şeyler okudum, ki bu özellikle ekşi gibi bir platformda zordur. Böyle bir karaktere sahip olmakla tiyatro kökenli olmanın bir bağıntısı var mı sizce diye soracaktım? Sanki oyuncular tiyatro kökenliyse daha oturaklı, daha nitelikli bir karakterde, kişilikte oluyor. Sizin de daha ego arka planda şekilde görüşüyor olmanızın sebebi nedir?
S.K. Bilmiyorum. Ama şöyle bir şey var tabi. Haftanın dört, beş günü sahneye çıkmak gibi bir durumumuz var ve haftada dört, beş gün 300-500 kişilik salonlarda insanların karşısına çıkıyorsunuz. Dediğin gibi, ben tiyatro okudum, benim mesleğim bu. Hayatım boyunca bunun dışında bir şey yapmadım. Evet, oyunculuk benim mesleğim ve yeri geldiğinde sinema, dizi de yapabiliyorum. Yani öyle bir genelleme yapamayabilirim. Artık 20 senedir bu işin içindeyiz, 20 senedir sahnedeyiz, oynuyoruz, dünyayı geziyoruz, Türkiye'yi geziyoruz. Sanıyorum biraz onun getirdiği bir durum olabilir. Belki biraz yaş da geldi. (Gülüyoruz) Çok bir şey söyleyemem, o çok ayıp olabilir. Tiyatro kökenli olmayan televizyonda iş yapan arkadaşlarım, sonradan oyuncu olmaya karar veren çok değerli, çok düzgün arkadaşlarım var. O bir genelleme gibi olabiliyor bazen. Öyle bir algı oluyor, bir insan ünlü oluyorsa, çok konuşuluyorsa bunların ağır bedelleri olabiliyor. Açığı aranıyor insanların. Her meslekte olduğu gibi, iyisi de vardır kötüsü de vardır, şımarığı da vardır. Kaldı ki, tiyatro kökenli bir sürü arkadaşım da var... Karakterle ilgili bir mesele bence. (O.O)



G.G. Tiyatroda yönetmenlik koltuğuna da oturuyorsunuz. Gelecekte var mı farklı bir plan ya da projeniz sinema ya da başka bir alanda? Ali Atay örneğin sinemaya taşıdı bu planlarını...
S.K. Yönetmenim demiyorum ama canımın çektiği, sevdiğim text'ler olursa yönetmek istiyorum. Yine de yönetmenliği bir meslek gibi sahiplenmiyorum. Yani bunu şu anlamda söylemiyorum, yönetmenlik çok değerli bir meslek ama ben oyunculuğu çok seviyorum. Günün birinde çok sevdiğim bir şey okurum, onun hayalini kurarım, yapmak isterim - tiyatroda kesin yaparım zaten-  bilmiyorum, günün birinde çok hissettiğim, iyi bir şey olursa isteyebilirim. Tabi ki her oyuncunun gönlünde sinema yatıyor... ("Şu an yok yani yeni bir düşünceniz diyorum, onaylıyor. "Peki sizi yakında televizyonda görecek miyiz?" diye soruyorum.)
Net bir şey yok 'şununla anlaştık' gibi, ama mutlaka göreceksiniz. Sürekli dizi yapılan bir dönem. Bu ülkede çok seviliyor. Bizim hayatımızda da önemli bir kaynak. Eğer içime sinen bir şey, iyi bir ekip olursa neden olmasın?



G.G. Peki "Metot" oyunu için kısa bir bilgi verelim. Bildiğim kadarıyla "Grönholm Metodu" oyunuyla aynı text'ler (onaylıyor). Sizin farkınız nedir veya insanlar bu tiyatroya neden gelmeliler?
S.K. Metot, eğlenceli bir text. Sadece iyi bir zaman geçirtip, insanları güldürüp evine gönderen bir text değil. Aynı zamanda derdi olan, dünyadaki bu sistemle ilgili derdi olan ve insanların seçme ve seçilmeyle ilgili, bütün dünyayı ilgilendiren, bu 'beyaz yaka' dediğimiz sektördeki insanların durumuyla ilgili, hepimizin geçtiği sistemin getirdiği testler, sınavlar veya bir işi almak için yaşadığımız şeyler... Tabi sadece beyaz yakalıları değil hepimizin hayatında olan bir şey... ("Dersler çıkarabileceğimiz şeyler var yani" diyorum ve oyunu daha çok merak etmeye başlıyorum.) Yani birçok şeyle ilgili çok şey söylüyor ama bunu da çok didaktik olarak değil, komik dille anlatıyor. Oyun komedi diyemem ama çok gülünüyor, çok komik bir oyun bence. ("Ben gerilim diye okumuştum aslında" diye şaşırıyorum.) Evet, tabi seyircinin gerildiği anlar olabiliyor, "acaba içlerinden hangisi" gibi bir matematiği vaar oyunun. 7 yıldır oynuyoruz oyunu. Avrupa'da da oynadık, Türkiye'de de oynadık. Önümüzdeki yıl yine devam. Bizi semaverkumpanya.com ya da Instagram kullananlar semaverkumpanya hesabından takip edebilir. Sürekli güncelleniyor oradaki oyunlarımız. Benim şu an oynadığım 6 ayrı oyun var, Metot, Cimri, Kuşlar... O yüzden sadece bir ay içinde değil, döndüre döndüre oynadığımız için her birini ayda üç, dört tane şeklinde oynuyoruz. ("Yönetmenliği yalnızca Metot oyununda mı üstleniyorsunuz?" diye soruyorum.) Evet, diğerlerinde oynuyorum.

G.G. Gökçen Gökyer Blog’un Serkan Keskin takipçilerine iletmem istediğiniz bir şey var mı?

S.K. İzlesinler bizi. Biz yollardayız, oynuyoruz sürekli. Bekleriz.




Bu keyifli sohbet için Sevgili Serkan Keskin'e, tüm bu organizasyon için CerModern Ailesi ve Sevgili Nazmi Ateş'e, çekim içinse eşime teşekkür ediyorum.

Çok Sevgiler!

Bu Aralar Bu Mecrada Yoktum: "Çünkü"

Bu Aralar Bu Mecrada Yoktum: "Çünkü"


Eveet, yeni post gelmesini kimler özledi?

Uzunca bir süredir, sürekli aklımda ve kalbimde olsa da, bir türlü oturamadım blogun başına.
Bir süredir bekleyen, sıraya çoktan giren, ayrıca yazılması istenen pek çok konu birikmiş oldu bu vesileyle.

Şimdilerde yeniden fırsat yaratmaya fırsat bulduğum (!) için yeni postları en kısa sürede paylaşmaya kararlıyım.

Aslında postları doğrudan yazmaya geçebilirdim ancak hem ara verme sebebimin blogu bırakmakla ilgili olmadığını haber vermek, hem de bu kısmen uzun sayılabilecek sürede hayatımda ne gibi yenilikler olduğunu listelemek istedim.

Daha doğru söylemek gerekirse, bu yenilik sürecinde neler öğrendiğimi listelemek istedim.

Yine hem kendime not, hem de bin nasihat yerine geçer de musibet yaşamazsınız inşallah niyetiyle.😜

More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı