Yeni Yaş Retrosu

İnsan hayatını ve geldiği noktayı sanırım en çok yıl dönümlerinde sorguluyor. 

Yani ya doğum günlerinde ya da yeni bir yıla girildiğinde oluyor aslında.

Benim için iki yakın tarih olduğundan ben ortak hesap çıkarıyorum genelde. =p

İçten içe düşünceler akıyor o sebeple zihnimde doğum günüm itibarıyla.

Kişisel gelişim, farkındalık, algı seviyesi bir tek bende mi bu kadar bariz değişti bilmiyorum ama bence her yeni yılın olgunluk anlamındaki en önemli getirisi bu açıdan oluyor bana.

Her yıl biraz daha farklı bakış açısı kazanıyorum. Ya da bakış açımı bir miktar daha açıyorum sanki her bir diğer yılda.

Eskiden kafanda hep parça parça duran, sebebini bilemediğin ya da göremediğin birçok mevzuyu artık genel tabloya yerleştirebiliyorsun mesela.

Tam da bu yüzden, kimin neyi neden yaptığını, kime ne için nasıl yaklaştığını, kimin aslında hayatında kalması, kimin çıkması için geç bile kalmış olduğunu çok daha iyi görebiliyorsun bu açıda.

Bu aslında hem çok güzel, hem de demoralize edebilecek bir konu olsa da, son günlerde okuduğum bir kitaptaki ana düşünce burada devreye giriyor. Ki bu da kafamdaki bir diğer parça oldu tabloya yerleştirdiğim.

Ana fikir şu: Çevrendeki tüm durumlar için sorumlu olan sen olmayabilirsin, ama bu konularla nasıl başa çıkman ya da bunu nasıl karşılaman gerektiği tamamen kendi sorumluluğunda.

Yani, bir önceki cümleyi tamamlamak gerekirse, bazı açıdan çevrendeki durumlar, çevrendeki davranışlar senin suçun ya da sorumluluğunda olmayabilir, ama bunun modunu etkileme şekli tamamen senin sorumluluğunda ve tamamen kendi seçeneğin.

Konuları bu açıdan değerlendirmeye başladığında anlamsız davranan herkes, anlamsız görünen tüm olaylar kafanda şöyle bir görüntüye dönüşüyor: Her birine birer helyum gazlı balon bağlanmış bir şekilde, karşında teker teker havalanıyor ve uçuyor gidiyorlar önünden. 

Gözlerinzi kapatıp, tam da şu an canınızı sıkan konu/kişi için bu çalışmayı yaptığınızda ve işe yaradığını gördüğünüzde anlıyorsunuz ki:

* Herhangi bir konuda analiz yaptığında sen haklıysan (objektif olduğun sürece), kafana takma. Önüne bak ve ilerle. Arkanda kalan seni yakalamak için gelirse gelir zaten, gelmezse yeri arkası demektir, sallama.

* Aslında analize önce kendinden başla. Haklı olabilmek, doğru seçimi yapabilmek için önce kendini geliştirmelisin. Bu bazen akademik olarak, bazen deneyim olarak, bazen de günlük araştırmalar yaparak olmalı. En büyük özgüven içsel donanım, bireysel gelişmişlik sayesinde ortaya çıkar. Bana güvenin.

* Adil olmaktan vazgeçmeyin. Bence bu konu çok net ve çok fazla alt metini içinde barındırıyor. Üç kelimelik ama üç bin satırlık bir ağırlığı olduğu kanısındayım.

* Nezaketin en büyük görgü kuralı olduğunu LÜTFEN es geçmeyin. İnce düşünmek aslında o kadar önemli bir davranış ki, tüm insanlığın arasından sıyrılmanızı sağlayacak çok dev bir adım aslında Galeyana gelmeyin. Her durumda bir çizginiz olsun ve onu koruyun. Asalet bunun ardında gizlidir, unutmayın.

* Baskınlığınızı yalnızca kendi hayatınıza saklayın. Eğer konu başka birisinin hayatı ve seçim hakkının sahibi o kişi olması gerekiyorsa, ön plana geçmeyin, bırakın kararı o alsın. Herkesin kendi hayatında karar alma hakkı kendisinde olması gerekir, bunu unutmayın.

* ve Her zaman karşınızdakine iyi niyetle yaklaşın. En azından durum farklı yöne giderse siz elinizden geleni yapmış olmanın rahatlığını yaşarsınız.

Nice mutlu yaşlar olsun hepimize, tüm sevdiklerimizle!



 

MedeniyetSİZsiniz

Eskiden kültür şokunu en azından ülkeler arası yaşardık, teknoloji olarak, eğitim seviyesi olarak falan.

Şimdilerde durum öyle bir hal almış ki, aynı bina içinde bile kültür şoku yaşayabiliyorsunuz çok rahat.

Hem medeniyet, hem de görgü olarak...

Ben bunu şöyle algılıyorum. İnsanlar çevresinde değer verilmesi gereken o kadar kimseyi bulamamış ki yaşamı boyunca, önüne nazik, saygılı insan çıkınca nasıl tepki göstermesi gerektiğini idrak edemiyorlar.

Bu bir iğneleme, teşbih değil.

Bilakis.

Tamamen bu şekilde olduğunu düşünüyorum.

Ben de mesela, eskiden nezaket ya da görgüyü özümseyecek insanı o kadar az bulurdum ki, ince davransam ortamın dışına itilirim kaygısı yaşar, nasıl davranacağım konusunda ölçüyü bir türlü tutturamazdım.

Ne zaman ki, çevremde eğitim seviyesi yükseldi, hayatın keyfini alan, kültürünün tadını çıkaran insanlar tanımaya başladım, o zaman gözlemlemeye ve kendime yöneldim. Ve o zaman olayın aslını çözdüm.

Olayın aslı çevre olmamalıydı.

Tam tersiydi.

Olayın kaynağı sen olmalıydın.

Öyle nahif, öyle asil durmalıydın ki, insanlar çekinmeliydi kendi kabalığından, kendi düz mantığından.

Ki öyle de olurdu.

Hatta zaman zaman oluyor da.

Hala.

Şu zamanda. (!)

Ama işte...

O kadar bozulmuş ki artık iyi davranma, iyi olma, asil durma çabaları, sen ince düşündükçe düzleşmeye, sen gönül kazanmaya çalıştıkça cür'etini aşmaya başlamışlar.

Ve ne acı ki,

İyi davrandığını anlamayacak kadar yozlaşmışlar.

Ve ne yazık ki,

Sırf bu yüzden "had bildirme sanatı"na maruz kalacaklar.

Toronto by Bill Lile

More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı