İnsanlığın Temel Prensibi

Okumak, gezmek, görmek, gözlemlemek önemlidir, doğru, hem de çok! Ama bunların en temelinde baz alınması gereken bir kural var ki tüm bunların verimini o belirliyor: 'iyi niyetli olmak'.!

Pinned Image
Herkes okuyabilir, eğitilebilir-eğitebilir, dünyayı gezmiş-görmüş olabilir, eğriyi doğruyu analiz edebilir. Ama eğer içinizde iyi niyet yoksa, bunların hepsini kaldırıp çöpe atabilirsiniz, zira hiç kimseye bir faydası dokunmayacaktır. Emin olun kendinize bile!

O anda işe yarıyor gibi görebilirsiniz belki.. Her şey tam istediğiniz gibi yürüyor diye düşünebilirsiniz belki.. Bir süredir çıkarlarınız sizi planladığınız yere doğru götürüyor zannedebilirsiniz belki.. Ama emin olun bu dünya en ettiğini bulmanın yeri... Diğer dünyaya ne kadarı kalıyor? Kalıyor mu? Hepsi orada görüşülüyor mu diyorsunuz? Bilemiyorum.. Ama bu dünyada karşılığı bir şekilde alınıyor, ben onu gözlemliyorum. İyiliğin de, ettiğiniz kötülüğün de...

Çevremizde ne kadar çok görüyoruzdur kim bilir 'bu kadar okumuş, eğitim görmüş biri, bunları nasıl söyleyebilir?' dedirten. Evet, aslında tam da çok okuyup bildiği için sarf etmiştir bu sözleri aslında. Sadece eksik olan bir şey vardır temelinde, o da  bahsettiğim 'iyi niyet'.. Bütünün yararı, gelecek nesillerin devamı, bütünün mutluluğunun bireye zaten yansıyacak olması çok uzak görünür böyle kişilere.. Onlar yalnızca kendi çıkarlarının peşindedirler çünkü en nihayetinde. Ticarettir onların gözünde tüm hayat sadece... 

Bilmezler ki hiç başkasını mutlu etmenin kişiye katılan en güzel mutluluk olduğunu, karşındakine kazandırdığının kendine kat be kat geri dönüş yapacağını, aslında doğanın başlı başına insana huzur kattığını... 

Bilinmelidir ki: paylaşmak; aslında daha çok kazanmaktır, mutluluk; çevrende çoğaldığı kadardır, eşitlik; cinsiyet ayrımının var olmadığı bir zihniyette, hak edene hak ettiği şekilde verilmesine olanak sağlamaktır, adalet; vicdanınızın da rahat edebileceği kararların alınmasıdır ve en büyük sevgi; 'iyi niyet'in varlığının her daim var olmasıdır.

Aman yanlış anlaşılmasın, sözüm meclisten dışarıdır.

'İnci'nin Ötesi

İzmir velinimetidir ülkenin. ‘İnci’dir derler ya hani, çok daha ötesidir. Halkı mütemadiyen mutludur en başta, mutlu olmadığı zaman dahi yüzünde her an size yansıtabileceği bir gülümsemesi mevcuttur hâlihazırda.

Rahattırlar sonra, hem kafaları rahattır hem bedenleri... Şortunu giyip çıkarlar hiç umursamadan, kimse de umursamayacağından fazla..

Ama sanmasınlar ki sadece kendi dünyalarında kendi hayatını yaşar İzmir’de insanlar. Yurdun en laik nefes aldığı topraklardır buralar, bunun en çok değerini anlayanlardır onlar. İlk kurşuna kendini siper edebilecek ‘Hasan Tahsin’lerin memleketidir buralar… Gerektiğinde sabaha kadar uyumayıp görev bilincini taşır insanlar..

Sevginin en değerini bilenlerdir de aynı zamanda onlar. Ülkenin düşmandan en son kurtarıldığı yerdir buralar, bir daha asla bırakmazlar kolay kolay, nasıl unutsunlar?!.

Sevgidir ya hep çıkış noktaları, yurduna desteğini de hep sevgiyle vermesini bilir İzmir’li olanlar. O zekice esprilerin bir kısmının da çıktığı yerdir buralar. Karşındakini kalbiyle; yeri geldiğinde de beyniyle dövmesini öğrenmiştir zira İzmir’de insanlar.

Aklın ve kalbin buluştuğu yerdir İzmir. İkisinin de değerinin birlikte belki de en çok bilindiği yerlerdendir ve belki de herkese bunu bildirmeye en gönüllü şehirdir. Ege’nin incisinden ötesidir İzmir.

Eros Olmak Hiç de Zor Değil!

Ben gergin olduğumda, kızgın olduğumda ya da tam akine aşırı mutlu olduğumda normal tepkiler veren bir insan değilim. Değilim çünkü çok kızgın olduğunda ya kavga çıkarırsın ya karşındakine dalarsın ya da kırar dökersin, çok mutluysan da yine aşırı uçlarda eylemlerde bulunursun muhtemelen normal bir insan olarak.

Bense çok kızdığımda ya çıkarıp gitarımı çalarım saatlerce ya da yoksa gitarım yanımda oturur ağlarım içlice. Hıncım geçinceye dek... Çok mutlu olduğumda da ya yine şarkı söyler gitarımı alırım yanıma ya da gider sporumu yapar koşarım umarsızca, basarım ağırlıkları tüm canımla...

Tam da bu ruh hallerimin birleştiği bir andı okçuluk kursunun ilanıyla karşılaşmam. Hem 'madem yay-kare burca sahibim o halde kesin öğrenmeliyim' düşüncesi de aklımı çelince hemen atladım indirim fırsatlarında çıktığında karşıma..


Onay Merciim

İnsan ilk gözünü açtığında, ilk çevresinde kimler varsa ve ilk kimlerle hayatı tanıyorsa, onları kendisine idol alır muhtemelen... Kendi doğrunuzu yanlışınızı belirlemeniz için yeterli hayat tecrübeniz oluşmamıştır çünkü henüz . Bu yüzden de hazır oluşmuşları gözlemler, onların kurallarını kendinize baz alırsınız. Hayattaki başarılarınız da ilk olarak bu şekilde başlamış olur... Onların istedikleri, hayal ettikleri neyse, siz de onu gerçekleştirmelisinizdir, zira bu sizin başarınız olacaktır... Hele ki dominant ve belirgin karakterlerse bu kişiler, hiç sorgulamayı bile akıl etmezsiniz, onların istediği şekilde davranmış olmayı yeterli görürsünüz...

Pinned ImageZaman geçtikçe, kendi ayaklarınız olduğunu farketmeye başlayıp hayatı kendiniz deneyimledikçe değişmeye başlarsınız.. Artık kendi doğrularınız, kendi yanlışlarınız, kendi gözlemleriniz oluşmaya başlar hayata dair yavaş yavaş.. Ne var ki, aklınızın bir köşesinde -ister bilinçaltı deyin, ister kabullenilmişlik- bir takdir edilme ve onay görme güdüsü yer edinmiş olur çoktan. Siz artık kendinize ait bir şehirde, kendi yaşadığınız evinizde ve kendinizi bulduğunuz bir çevrede bambaşka bir dünya kurmuş, bambaşka hedefler oluşturmuş ve bu hedefler doğrultusunda yolunuzu kendiniz bulmuşsunuzdur... Önemsemezsiniz de artık kimin ne düşündüğünü, ne hissettiğini, sizin adınıza ne karar vermek istediğini... Siz artık 'siz'sinizdir çünkü... Başka mihraklar, başka görüşler ancak bir fikir olabilir sizin hayatınızda şu saatten sonra. 

Ya da bu durum yalnızca düşünceniz ve asıl olmasını beklediğinizdir sadece...! Aslında sizin verdiğiniz kararlarınızın desteklenmesi, attığınız adımların onaylanması sizin bir diğer adımı atmanızda etkilidir hala ve siz hala o ilk doğrucularınızın takdir ettiğini bilmek istersiniz gittiğiniz güzergahın emniyetine emin olmak ve oluşturduğunuz vizyonun geniş olduğuna inanmak  için...

Tek farkı vardır geçmişinizden, o da; eskiden kendi idealinizin peşinden gitmek için hayır dendiğinde önce cevabın 'evet' olmasını beklerken, şimdi fikirleri 'evet'e dönünceye kadar sizin ideallerinizi çoktan gerçekleştirmiş olmanızdır. Nasılsa sonucunda 'evet' diyeceğini öğrenmişsinizdir artık zira.!

Ama işte yine de o 'evet'i almak, içinizin huzurunu, arkanızda bir destek hissinin güvencesini ve yaşadığınız gururun onurunu taşımanız adına önemlidir. Ancak o zaman içinizin rahat hissetmesi demektir. 

En azından bu durum benim için böyledir.. Ve benim onay merciim babamın kendisidir.!

Tüm babaların ve yeri geldiğinde babalık yapabilen insanların 'Babalar Günü'nü tüm içtenliğimle kutlarım!

Bizi hep onaylamanız dileğimle..

Gökçen

Pinned Image 

*Fotoğraflar alıntıdır.

"Okan Bayülgen’in Objektifinden Kareler" @RÖPORTAJ

Bu seferki röportajımı MAG Dergisi aracılığı ile yayınlıyorum. Aylık moda, magazin ve cemiyet haberlerinin yer aldığı MAG Dergisi Haziran sayısında yer alan Okan Bayülgen röportajı ve"Kadınlar ve Kuaförler" adlı sergisine ait fotoğraflar, aynı zamanda Gökçen Gökyer Blog okuyucularıyla...


Bakın Okan Bayülgen  “Kadınlar ve Kuaförler” çalışması ve fotoğrafçılık üzerine neler demiş..;)

Okan Bayülgen’in

Objektifinden Kareler
Herkesin yakından tanıdığı, ilgiyle takip ettiği ve çok yönlü kişiliğiyle birçok kişiyi kendisine hayran bırakan Okan Bayülgen ile keyif dolu bir röportaj gerçekleştirdik. Kadınların en çok vakit geçirdiği kuaförleri merak eden ve Schwarzkopf Professional ile birlikte hoş bir işbirliğine imza atan Okan Bayülgen kuaförlerde vakit geçiren kadınları fotoğrafladı ve çok hoş bir sergiye dönüştürdü. Biz de kendisinden “Kadınlar ve Kuaförler” adlı sergisi hakkında bilgiler aldık, Okan Bayülgen’in bilinmeyen yönlerini kendisine sorduk ve çok samimi cevaplar aldık...


Haziran Ayı Çayyolu Life Dergisi Köşem


Haziran ayı Çayyolu Life Dergisi'ndeki köşem "Gökçen Gökyer'in Gözünden"de bu ay iki farklı konuyu ele aldım. Biri daha önceden sizi kendisiyle tanıştırmış olduğum ODTÜ Baraka Spor Salonu Fitness Antrenörü Yasin Şahin'in Türkiye Atletik Fitness Şampiyonluğu'nun üzerine elde ettiği aynı kategorideki Avrupa üçüncülüğü ile ilgili röportajım, bir diğeri de daha önce blogda da yer verdiğim Avrupa Güncesi dosyamdan Amsterdam... 







Umarım benim yazarken aldığım keyfe siz de okurken nail olursunuz.. 

Derginin tamamına ulaşmak için tıklayabilirsiniz.


Sevgiler...

Gökçen Gökyer


Planten un Blomen Parkı, Hamburg @AVRUPA GÜNCESİ

Yeri geldiğini düşünüyor, bazı kulaklara su kaçırmayı umuyor ve bu suretle dünya üzerinden -ülkemizde karşılaştırmalı örneklerle ispatın daha çok tercih edilmesi dolayısıyla- bir örnek veriyor ve bir kent parkının o kent için önemini vurgulamak adına bir 'Yeşil Alan'a yer veriyorum Avrupa Güncesi'nde.


Planten un Blomen, Almanya'nın Hamburg şehrinde, 'şehrin göbeğinde' diyebileceğimiz, yaklaşık 47 hektarlık bir alanı kaplayan bir park. Kent ile müthiş bir entegrasyon sağlayan, aynı zamanda da kendini yaşamın kargaşasından başarıyla izole eden bir huzur ve oksijen kaynağı... İçerisinde göletinden tutun, Japon bahçesine, bisiklet ve yürüyüş parkurlarından tutun geniş çim ve ağaçlık alanlarına herşeyi bulabileceğiniz kocaman bir park burası!. Özenle tasarlanmış ve korunmuş olan bu yer, aynı zamanda da kent sakinlerinin ve ziyaretçilerinin uğrak yerlerinden biri olmuş durumda. Akşam iş çıkışı bisikletinize atlayıp turlayarak stres giderebileceğiniz, sabah sporunuzu temiz hava eşliğinde yeşilin huzurunda gerçekleştirebileceğiniz, hafta sonunuzu keyifli ve eğlenceli bir hale getirebileceğiniz çok yönlü bir park konumunda Planten un Blomen...

İşin en güzel yanı da, kentli bilmiş bu parkın önemini, kıymetini.. Hiç dememiş "biz Avrupa'nın ikinci büyük limanına sahip gelişmiş bir şehriyiz, betonlaştıralım boş alanları, rantı yüksek olur" diye... Radisson Hotel'ini de çıkışına kurmuşlar mesela, dokunmamışlar hiç parkın tek bir zerresine..

Hamburg'un insanlarının huzurlu ve verimli olmasının da en büyük paylarından birisi diye düşünürüm hep bu büyük kent parklarının.. Her bölgesine ayrı ayrı geniş yeşil alanların itinayla ayrılmasının, nakış gibi her karışının işlenmiş olmasının verdiği sakinlik, iç huzur, biyolojik yenilenme çok büyük bir etken taşımakta kişinin bünyesinde... Her an günlük stresine mola verip, bir göl kenarında, yeşilin deryasında, o binlerce ağacın herhangi bir tanesinin altında derdinizi tasanızı soyutlayabilir, varlığını silip yok edebilirsiniz..



Zira bir yeşil alan, ne maddiyata bağlıdır, ne kişinin çıkarına, ne de mecburiyetten bırakılmış ziyan bir alana... 


  • Yeşil alan; bilakis kentin ciğerleridir, yeri geldiğinde kalbidir; şehre gidiliş sebeplerindendir (bkz. Central Park ki onu da ayrıca paylaşacağım), yeri geldiğinde de beynidir; kenti yönlendirir, kente şekil verir... 

  • Yeşil alan; kişilerin toplanma alanıdır, bazen toplanma amacıdır, sosyalleştiği noktadır, stresini attığı doğal bir ortamdır, yapay bir kent yaşamında var olan bir tezatlıktır. 


  • Yeşil alan; olmazsa olmazıdır şehrin, olmazsa olmazı olMALIdır,  kişilerin negatifini akıttığı saf topraktır, betonarme hayattan ayrıdır. Kişinin serbest kaldığı andır, özgürlük hissini tattığı doğadır, yaşamın keşmekeşini böldüğü -belki de söküp attığı- bir moladır. 

  • Yeşil alan; kişinin bir nevi yaşama hürriyetidir, doğanın korunması kaygısının bizzat taşınılması gerekliliğidir, tam olması gerektiği yerde tam olması gerektiği alanda bulundurulmasının bilincidir.

  • Yeşil alan, uğruna savaşılmasına gerek kalmayacak bir değerdir, şehrin nimetidir, değerinin bilinmesi gerekir, birlik beraberlik içinde hemfikir olunması gereken yerdir....!

İçten Saygılarımla,
Gökçen Gökyer
-Y. Şehir Plancısı-

More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı