Yeri geldiğini düşünüyor, bazı kulaklara su kaçırmayı umuyor ve bu suretle dünya üzerinden -ülkemizde karşılaştırmalı örneklerle ispatın daha çok tercih edilmesi dolayısıyla- bir örnek veriyor ve bir kent parkının o kent için önemini vurgulamak adına bir 'Yeşil Alan'a yer veriyorum Avrupa Güncesi'nde.


İşin en güzel yanı da, kentli bilmiş bu parkın önemini, kıymetini.. Hiç dememiş "biz Avrupa'nın ikinci büyük limanına sahip gelişmiş bir şehriyiz, betonlaştıralım boş alanları, rantı yüksek olur" diye... Radisson Hotel'ini de çıkışına kurmuşlar mesela, dokunmamışlar hiç parkın tek bir zerresine..

Zira bir yeşil alan, ne maddiyata bağlıdır, ne kişinin çıkarına, ne de mecburiyetten bırakılmış ziyan bir alana...
Yeşil alan; bilakis kentin ciğerleridir, yeri geldiğinde kalbidir; şehre gidiliş sebeplerindendir (bkz. Central Park ki onu da ayrıca paylaşacağım), yeri geldiğinde de beynidir; kenti yönlendirir, kente şekil verir...
- Yeşil alan; kişilerin toplanma alanıdır, bazen toplanma amacıdır, sosyalleştiği noktadır, stresini attığı doğal bir ortamdır, yapay bir kent yaşamında var olan bir tezatlıktır.
- Yeşil alan; olmazsa olmazıdır şehrin, olmazsa olmazı olMALIdır, kişilerin negatifini akıttığı saf topraktır, betonarme hayattan ayrıdır. Kişinin serbest kaldığı andır, özgürlük hissini tattığı doğadır, yaşamın keşmekeşini böldüğü -belki de söküp attığı- bir moladır.
- Yeşil alan; kişinin bir nevi yaşama hürriyetidir, doğanın korunması kaygısının bizzat taşınılması gerekliliğidir, tam olması gerektiği yerde tam olması gerektiği alanda bulundurulmasının bilincidir.
- Yeşil alan, uğruna savaşılmasına gerek kalmayacak bir değerdir, şehrin nimetidir, değerinin bilinmesi gerekir, birlik beraberlik içinde hemfikir olunması gereken yerdir....!
İçten Saygılarımla,
Gökçen Gökyer
-Y. Şehir Plancısı-
0 comments:
Yorum Gönder