İnsan tabiatı gereği doğal ortamlar arıyor.
Tabitatı dediysem huyu, suyu gereği... Yaşadığı, büyüdüğü, kendini rahat hissetmeye alıştığı ortamlar gereği...
Ben malum Ege insanıyım.
Kentsel, metropol yaşam her ne kadar günlük rutinde beklentileri karşılasa da, mental olarak sahilleri, yeşil ile mavinin birlikteliğini arıyorum.
Kartpostal şehirler diyorum ya mesela. İnsanın ruhunu dinlendiriyor böyle yerler. Belki de bu yüzden insanları ister istemez daha sakin kılıyor.
Aslında ülkemizin coğrafik olarak potansiyeli fazla olsa da, bizim kalitesiz işlerle kolay yoldan para kazanma sevdamız şehirlerimizi gölgeliyor.
Örneğin büyükşehirde yaşamak çoğu ülkede cazibe merkezi olarak görünse de, bizde her fırsatta şehirden kaçış sevdasını körükleyebiliyor.
Yani koca şehirde "nereye gitsem?" sorusuna cevap bulamamışken, küçücük Urla'da bile gidilecek yerleri bitirememek; doğanın cazibesi kadar, doğallığını ve tarihi dokusunu koruyabilmekten de geliyor bana göre.
Konuyu Urla'ya bağlamışken, Urla'da yapılabilecekleri listeliyorum ziyaretçi sayısı arttığı için. Urla için yenilere:
Mevsim yazsa ya da "size göre müsaitse", sabah erkenden kalkarak kahvaltı öncesi sahilde sabah yürüyüşü yapabilir veya birçok konut alanında da olduğu gibi havuzlu yerde kalıyorsanız sabah sporunuzu suya dalarak yapabilirsiniz. Sahile Gelinkaya tarafında inmişseniz, dönüşünde Güvendik Tepesi'nde manzara eşliğinde bir bardak çay içebilirsiniz.
Daha sonra ister bahçe, ister teras, ister balkonunuzda mis gibi iyot kokan havada kahvaltınızı yapabilirsiniz. Sofranızda hakiki Urla Zeytinyağı domatesiniz, lorunuz ve zeytinize eşlik edecektir. Bahçeden koparılmış taze yeşillikler de bir Ege sofrası için olmazsa olmazlardan.
Eğer "iyot kokusu yetmedi, dalgaları da duymak istiyorum" derseniz, doğrudan İskele'de denize sıfır atılmış masalarda serpme kahvaltıya düşebilirsiniz.
Sonrasında sabah kahveniz için komşuya ya da başka bir dostunuza geçebilir yine bahçesinde, balkonunda en olmazsa da kapısının önüne çıkardığı iskemlesinde doğayla bütünleşebilirsiniz.
Öğleden sonra onlarca farklı koy ve plajlara giderek ince sarı kumlara sonra da orta kıvamda tuzlu denizine kendinizi bırakabilir, negatiflerinizden kurtulabilirsiniz.
Akşam çok geçe kalmadan gün batımına yetişerek ister deniz manzaralı terasınızda, isterseniz İskele ya da Çeşmealtı Limanı'nda, belki Balıklıova, belki de Özbek restoranlarında deniz ürünlerine doyabilirsiniz.
Ardından Çeşmealtı'nda gece pazarına, Urla Sanat Sokağı'nda salaş barlara, isterseniz de arabaya atlayarak hemen yanınızdaki Çeşme-Alaçatı'ya giderek ortamlara takılabilirsiniz. Gökyüzünde ışıldayan yıldızlara bakmayı unutmayın da.
Tüm her yeri tüketirseniz, tekneyle turlara, karşıdaki Sakız Adası'na ya da yakın civardaki komşu Karpostal'lara gidebilirsiniz. Kuşadası, Ayvalık, Şirince ve biraz daha ilerisinde Bodrum, Fethiye...
Mevsim kış olursa da merak etmeyin. Tüm üstteki maddeleri tekrarlayabilirsiniz. Denizin yeri her daim başka. Bazen içinde attığın kulaçlarla, bazense kahveni yudumlarken karşında manzarasıyla...
0 comments:
Yorum Gönder