İBRAHİM KENDİRCİ ile Blogda 'Kavak Yelleri'!! @RÖPORTAJ

İş çıkışı, gün -hatta hafta- boyu yoğunluktan dolayı sahip olduğum ambaleliği yok sayma gayretiyle trafiği aşarak yetişiyorum Şinasi Sahnesi'ne sözleştiğimiz saatte..

Nefes nefese, soluklanmadan içeri girdikten hemen sonra sahnede provada buluyorum kendisini..

Sesimin çıkması ümidiyle 'merhaba' diyorum bana yaklaşırken.. Karşımdan sakin ve tok sesli bir 'merhaba' aldığımda, hem biraz daha enerjik olmuş olmayı diliyorum, hem de biraz rahatlıyorum nazik tavrı karşısında..

Dünyanın biraz küçük, biraz da tesadüflerle dolu olduğu düşüncemi paylaşıyorum röportaja geçmeden hemen önce toparlarken düşüncelerimi.. Zira, nadir izlemiş olduğum dizilerden 'Kavak Yelleri' çekimlerinin başlamasından kısa bir süre öncesi taşınmış idim o mahalleden, bir başka muhite.. Geçtiğim her caddeden, her mekandan biraz önce ayrılmışlardı her seferinde şans eseri yine.. Şimdi ise Yüksel Abi ile bir diziye başlamışlardı Karadeniz'de.. Yine bir ucundan 'tanıdıktı' bir şeyler işin içinde benim için bir şekilde..

İbrahim Kendirci ile görüşmeyi tesadüflerden devralmaya karar vermiştim bu sefer.. Madem Ankara'ya kadar gelmişti, bu sefer görmeliydim. Özenle seçilen Gökçen Gökyer Blog konukları arasında yer almasını isteyeceğim bir kişiydi üstelik üzerine..


Tane tane konuşan, ciddiyet ile resmiyetin ince çizgisini çok iyi ayırt edebilen, içtenliği en sade haline indirgeyebilen kişiliklere olan derin saygım yine anlam bulmuştu bir başka kimlikte...

Sevgili İbrahim Kendirci'yi mutlulukla konuk ediyorum öncelikle Gökçen Gökyer Blog, daha sonra da gelecek köşelerimde.. 



G.G. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunusunuz... Seçilmenizin sizin için bir sürpriz olduğunu okudum.. Konservatuar fikri nasıl gelişmişti peki en başında?
İ.K. İlkokul 3. sınıfta gelişti.. ("Peki neden sürpriz oldu?" diyorum, "o anlamda değil" diyor..) Ben ilkokuldan beri tiyatronun içindeydim. Antalya Belediye Tiyatrosu'nda oynuyordum. Ortaokul ve lisede tiyatro kulüpleri kurup kendi aramızda küçük oyunlar yapıp onları yönetiyordum. Onlarla beraber bir şeyler yazıp onu oynamaya çalışıyorduk. Bu yüzden 'tesadüfen oyuncu oldum' diyemem. Ailemin de her zaman desteğini aldım. Siz bir şeyi gerçekten istediğinizde kimse sizin karşınızda duramıyor zaten. Lisede drama dersleri almaya başladım Antalya Devlet Tiyatrosu'nda bir oyuncu ağabeyimden. 

Daha sonra oyunculuk anlamında profesyonel bir adım atmak gerektiğini, bu ilk adımın da konservatif bir eğitimden geçtiğini düşünerek konservatuara hazırlanmaya başladım lise 2 ve 3 boyunca. Sürekli okudum, oyunlara gittim, tirad hazırladım, oyun hazırladım. Sonra Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Suat Özturna, Mehmet Birkiye gibi hocaların karşına çıkıp tiradlarımı sergileyip okula girmeye hak kazandım 2003 Eylül'ünde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'na. 


("Asıl sorunuzun cevabına şimdi geleyim" diyerek devam ediyor.) İki aşamalı bir sınav olduğu için, ilk aşamayı geçtikten sonra, okuldan bir üst sınıftan Umut adlı arkadaşımız eniştemi arayıp ikinci aşamaya kaldığımı haber veriyor. Eniştem de bana şu şekilde haber veriyor: "Yarın bir okula git, Umut sana okulu gezdirecekmiş.." Heyecanlanmayayım diye herhalde.. Ben de ilk vapuru kaçırıp diğer vapura binince Umut'a haber veriyorum "biraz gecikeceğim" diye. O da "tamam çok geç kalma diyor." O da anlamıyor pek durumu... Sonra gittiğimde Umut kapıda bekliyor ama içeride bir kalabalık var. Anlamıyorum.. Meğerse, Sahne Sanatları Tiyatro Bölümü'nün ikinci aşamasıymış. O sırada kapıda güvenliğe soruyorum ne olduğunu, "tiyatro aşamaları" diyor, oradan birisi de aynı anda "İbrahim Kendirci kim?" diyor. "Benim" diyorum, "Usta seni bekliyoruz, gelsene" diyor.. 

Ben vapurdan indim sahneye çıktım yani.. ("Biraz tuzak gibi olmuş sanki" diyorum.. "Hazırlanmadan sınava girmenize neden olmuş".. Gülüyor, "biraz sohbet şeklinde geçti neyse ki" diyor. ) O sürpriz oldu yani... İkinci aşama sınavının gününü bilmeyişim.. ("Kader size engel olmamış yine de" diyorum, hemfikir oluyoruz..=) )


G.G. Biraz klasikleşmiş bir soru olacak ama... Kavak Yelleri çok yoğun ve Türkiye'deki sektöre nazaran uzunca bir süre devam etmişti. Dizi bittikten sonra bir boşluk veya tedirginlik oldu mu daha popüler bir proje olup olmayacağına dair..?
İ.K. Bu mesleğin dürtülerinden biridir tedirginlik ama bunu sürekli yanınızda bulundurmamanız gerekiyor. Oyunculukta boşluklar oluyor diğer mesleklerden ayrı olarak.. Doktor, avukat gibi sürekli çalışmazsınız.. Bu boşlukta kendinizi ne kadar geliştirdiğiniz önemlidir bence. Ben çalışırken de kendimi geliştirmeye her zaman önem veriyorum. Bu boşluklarda at binmeyi, silah kullanmayı öğrenmek gibi hobiler edinmiştim mesela.. Sonra TRT'de bir diziyle bir sezon çalıştım. Pana Film ile  "Yol Ayrımı" diye tarihi bir dizi.. Böyle bir işin içinde olmak istiyordum. Aslında benim boşluk sürem 6 aydır. Ama çok popüler bir işin içinde değilseniz insanlar sizi çalışmıyor zannedebiliyorlar. ("Aslında benim sorum süreç açısından değil de, projenin popülerliği açısından biraz" diye açıklıyorum.) Oyuncuyu tatmin eden şeylerden birisi tabi ki reytingdir ama içinde bulunduğunuz işe inanıp onu keyifle yapıyorsanız ve reytingi umduğunuzun altındaysa, bu da size keyif veren durumlardan biridir bence. Ben hep öyle baktım. Reyting kaygısıyla iş yapmaya kalkarsanız eğer, birazcık sizi üzebilir bu durum. Piyasada sizin beğenmediğiniz ama toplumun çok çok beğendiği onlarca iş yüksek reytinlerde devam ediyor. O işte olmak sizi mutlu eder mi etmez mi öncelikle ona karar vermelisiniz. Bir şekilde sizin duruşunuz, ne istediğiniz ve hedefleriniz belliyse, istediğiniz işin içinde yine oluyorsunuz. Ben hep böyle inandım ve böyle devam ediyor. Şu an yine çok mutlu olduğum ve keyif aldığım bir işin içindeyim çok enteresan bir karakterle Sevdaluk adlı dizide... Çok planlı programlı bir meslek değil bizimkisi. O yüzden plan, program yaparak 'reytingi yüksek gelir şu işi kabul edeyim' gibi kaygılara hiçbir zaman kapılmadım ve hiçbir zaman kapılmayı da düşünmüyorum. İnandığım işin içinde olmak beni mutlu ediyor. 



G.G. "Bu soru biraz benimle ilgili Urla'da yaşadığım" için diyorum.. "Biz Urla'da toplamda 1 ay falan kaldık bu arada" diyerek bütün sorumu çürütüyor! "Sığacık, Seferihisar'da çektik biz hep diziyi.." diye devam ediyor, ben de sorumu İzmir geneline kaydırararak değiştiriyorum. "İzmir'e daha önce gelmiş miydiniz?" diyorum, "Bu projeyle ayak bastım, daha önce gelmemiştim." diyor.  Daha sonra asıl soruma dönüyorum ben de: İzmir'de "en sevdiğim" dediğiniz..? (mekan, yer, yiyecek, kişi)
İ.K. Hatırladığım kadarıyla, boş kaldığımız zamanlarda Alaçatı'ya giderdim arabaya atlayıp. Alaçatı'nın tam ortasında bir kafe vardı. Orada çay ve kurabiye eşliğinde muhteşem vakit geçirirdim. Alaçatı'yı çok severdim. Butik bir yer ve butik yerleri çok severim. Antalya gibi bir yerde büyüdüğüm için herhalde... Antalya'daki Kaleiçi'ne çok benzetirdim. Alışkanlıklarıma da bağlıyımdır. Gittiğim yerlerde alışkanlıklarımı karşılayacak yerler, mekanlar ararım. O yüzden Alaçatı'yı çok severim. 


G.G. Şu anda Yüksel Aksu ile dizi çekiyorsunuz Karadeniz'de.. Uzun denebilecek bir süre de İzmir'de yaşamıştınız.. Adaptasyon sürecinde sıkıntı yaşıyor musunuz proje itibariyle yerleştiğiniz yerlerde... "Ta oraya gidilir mi şimdi?" iç sesi oluyor mu hiç? =)
İ.K. Bende öyle bir şey yok, giderim. Gençliğimin de verdiği bir enerji galiba bu. O yüzden Endonezya'ya da giderim herhalde projeye inanırsam. Bu gezegende her yere gidebilirim, öyle düşünüyorum! Evime de çok bağlıyımdır aslında ama söz konusu işse, sevdiğim ve inandığım bir iş ise önümde bir engel olmaz o durumda. Rize'ye de seve seve gittim ve hayran oldum. İzmir'e de aynı şekilde... Ondan önce Erdal Ağabey'le 'İki Yaka Bir İsmail" diye bir dizide 6 bölüm beraber olmuştum Ayvalık'ta...

Yani, oyuncunun görevlerinden biri de gezip görmek, tanımak, bilmek, gözlemlemektir. O yüzden, projelerin bu anlamda da çok katkısı olduğuna inanıyorum, ülkeyi gezmek açısından. İnşallah uluslararası da işler yaparız, dünyanın diğer yerlerine iş için de gitme imkanı  olur farklı kültürler görüp oradan cebimi doldururum.

G.G. "Kariyerim boyunca şunu yapmazsam içimde kalır" dediğiniz bir proje var mı?
İ.K. Henüz yok.. 7 sene olmuş işin içine gireli profesyonel anlamda.. Bunu demek için henüz erken galiba..("Ütopik olarak vardır mutlaka" diyorum ünlü isimlerle oynamak, müzikalde yer almak gibi..) Beraber oynamak istediğim yerli yabancı oyuncular tabi ki mevcut. Bir gün Şener Şen'in oğlunu oynamayı  ya da Fikret Kuşkan ile oynamayı kim istemez? Mesela şu an Demet Akbağ, Erdal Özyağcılar ile beraber oynuyorum. Bu da benim hayallerimden biriydi. Ben Demet Akbağ ile büyüdüm, 'Bir Demet Tiyatro' ile. Hala DVD'leri mevcuttur. Antalya'da her oyununa gitmiştim. Şimdi onunla birlikteyim. Dediğim gibi, planlı, programlı olacak işler değil bunlar. Biraz şans, biraz da hayallerinizi canlı ve diri tutmanızla ilgili.. Evrene o mesajı yollayınca sana olumlu dönüyor ya, galiba o benimki de.. İnşallah daha iyilerini de yaparız hep beraber.

Uluslararası anlamda da, Fransa'da Vincent Cassel, Daniel Day-Lewis, Meryl Streep ile oynamak tabi ki var. Bunlar biraz daha uç hayaller ama 'neden olmasın?' diyorsunuz, dünya çok globalleşti bu anlamda.. Kısmet yani..

G.G. Kendinize örnek aldığınız, küçükken olmayı hayal ettiğiniz herhangi bir karakter/aktör/kişi oldu mu/var mı?
İ.K. Hep oluyor.. Şu an akranlarımdan, bu yeni neslin yetiştirdiği iyi aktörlerden biri olduğunu düşündüğüm Ryan Gosling var.. Amerika'da genelde bağımsız filmlerde oynar... Paul Dano'yu çok başarılı buluyorum. Onların içinde bulunduğu psikolojik roller beni etkiliyor tabi ki.. Daniel Day-Lewis'in büyük hayranıyım. Biraz doğuda, Hindistan'da Amitabh Bachchan'ın büyük hayranıyımdır.. Avrupa sinemasında Javier Bardem, Vincent Cassel gibi güçlü oyuncuların hayranıyımdır.. Luc Besson gibi bir yönetmenle çalışmayı çok isterim Fransa'da.. Coppola'yı gençlik dönemlerinde yakalamayı çok isterdim. Emir Kusturica hayranıyımdır aynı zamanda.. Bütün dünya sinemasını takip ederim aslında. Edebiyat ile dirsek dirseğe olan her adama birazcık hayranlık beslerim.


 




G.G. Oynadığınız karakterler için "bu benden daha iyi oldu" veya "bu özellik iyiymiş, kendime de uyarlayayaım" dediğiniz oluyor mu? =)
İ.K. Yok, hepsine iş olarak bakıp bendeki o karakteri çıkarmaya çalışıyorum her zaman.. Yani, onu eve taşımak, psikolojik olarak sizin bilinçaltınıza yerleştirmek birazcık içten dışarı çıkmak oluyor galiba. Bu da sizin daha başarılı olduğunuzu gösteriyor bence. Yani, Daniel Day-Lewis hiçbir zaman 'My Left Foot'taki Christy Brown gibi davranmıyor. Ya da Sean Penn 'Mystic River'daki adam gibi davranmıyor.  ("Aslında rolün etkisinde kalmaktan ziyade, 'bu karakterin bu özelliği çok güzelmiş, neden benim aklıma gelmedi, ben de böyle davranayım bundan sonra' şeklinde kendinize uyarlamalar oluyor mu?" diye detaylandırıyorum.. "Yok, kendi huylarımdan memnunum" diyor.) Dediğim gibi, kendi huylarımdan o karakteri çıkarmaya çalışıyorum. Bu kendimden şikayet etmek olur birazcık. Ben kendimden şikayetçi değilim yani, memnunum. =) 

 
G.G. Gökçen Gökyer Blog takipçilerine özel, tiyatro-sinema dünyasına giren (benim gibi adım atan!) veya girmek isteyen gençler için neler önerirsiniz?
İ.K. Donanım sahibi olmak zorundasınız bir kere bu mesleğe girmek için.. Donanım, insanların sizi izlemesini sağlıyor artık 21. yüzyılda... Donanımdan kastım iç ve dış donanım aslında.. Dış donanım olarak, yurt dışında izlediğimiz  uluslararasına hizmet eden filmlere baktığımız zaman oyuncuların başarısı, dış donanımlarının çok yüksek olması galiba. Bir komando gibi her role hazırlıklı olmak için spor yapmanız gerekiyor bir kere.. Ben iki günde bir spor yapıyorum. 

İç donanım anlamında da, dünyaya hakim olan düşünceyi, şu anda insanların hangi akımın peşinden sürüklendiğini bilmeniz lazım ve yaptığınız mesleğin geçmişini bilmek zorundasınız ki kendinizi geliştirebilesiniz. Antik Yunan'dan günümüze kadar; Çağdaş Tiyatro, Çağdaş Sinema'ya kadar neler görmüş sinema dünyası bunları bilmek durumundasınız. Bu sizin iç donanımınızı güçlü kılar. 

Yani oyuncular, oyuncu adayları, bu mesleğe girmek isteyen insanlar birazcık entelektüel olmak zorundalar. Entelektüel olmak, sizin önünüze gelen projeyi yorumlamanızı sağlar, yorum gücünüzü arttırır, yorum gücünüzü arttırmak da sizi seçici kılar. Seçici kıldığı için de güzel işlerin içinde bulunma şansınız daha da artar. Hep böyle düşündüm, bunu söyleyebilirim yani.. Donanım sahibi olmak zorundayız..



Sevgili İbrahim Kendirci'ye bu keyifli sobet için çok çok teşekkür ediyor, kendisini nice başarılı projelerde görebilmeyi diliyorum..

Çok Sevgiler!

GÖKÇEN GÖKYER BLOG





4 yorum: Leave Your Comments

  1. eline sağlık gökçen güzel bir röportaj olmuş her ne kadar yorum yapamasak da eski lise arkadaşın olarak düzenli takip ediyorum:)
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
  2. İbrahim Kendirci ile röportaj yaptiginiz için çok tesekkurler. Kendisini severek takip ediyorum. Basarilariniz daim olsun :)

    YanıtlaSil
  3. ibrahim kendirciyi severek izliyorum onda birazda kendimi görüyorum çokta seviyorum çok iyi biri tanıma fırsatım olmuştu kısacıkta olsa konuşma fırsatım oldu bide beşiktaşlı :)) çok seviyorum ibrahimi onun gibi bir abim olsun isterdim

    YanıtlaSil

More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı