Neredeyse 1 senedir, güneşin içleri ısıtacak kıvamdaki etkisinden mahrum kaldığım için, son günlerde tekrar belirmesiyle mutluluk derecem artmakta.
Ülkeyi geçen senenin mart ayında bırakıp kuzeye; Hamburg'a gittiğim için ve orada da güneşin en etkisini gösterdiği anlar, Nisan ayındaki 'bahar' havası olduğu için pek birşey anlayamamıştım. Türkiye'ye dönünce de, Ankara'daki etkinliği bir türlü bitmeyen kış mevsimine girince, benim bu hasretliğim aldı yürüdü. =)
O yüzdendir ki az biraz güneş görünce bile normalinden fazla gülümseme haline geçmiş durumdayım.
Her ne kadar kendimce geçerli psikolojik sebeplerim olsa da, bunu bilimsel yanlarıyla da açıklamak mümkünmüş.=) Zira güneşin altında bir süre kalındığında cildin emdiği UV ışınları, vücudu mutluluk hormonu salgılamak üzere uyarıyormuş.
Bunun yanısıra, cildin emdiği D vitamini, bağışıklık sistemine iyi gelerek kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlıyormuş.
Ultraviyole ışınlarının bir diğer etkisi ise, kan dolaşımını hızlandırmak ve bakterilerle savaşı güçlendirmekmiş.
İşin ilginç yanı da şudur ki, güneşte yananların %10'u, düzenli solaryuma girenlerin de %25'i bronz ten bağımlısı (tanoreksiya) imiş. Bunun sebebi ise, emilen UV ışınlarının ürettiği -mutluluk hormonu- endorfinmiş ve güneşten men edildiklerinde bağımlı insanlar gibi yoksunluk krizi yaşamaktalarmış. Tabi bunun sürekli hale gelmesi cildin sağlığıyla oynamakta, o ayrı...
Güneşle olan bağımı böylece anlamış oldum. Ee, ne dersiniz, biraz daha güneş ışığı alır mıyız;))
güneşin içimizi ısıtması ama terletmemesini isterim :D
YanıtlaSil