Anlatacakları Var, Bence Dinle! #YUNUS GÜNÇE @RÖPORTAJ

Son zamanlarda hem dilimde hem kalemimde bir “içtenlik, samimiyet” lafı var ya hani, kendime empoze ettiğim ve "hayattaki beklentim" dediğim... Evren dedikleri şey sesimi duymuş olsa gerek ki karşıma artık böyle insanlar çıkarır oldu… Röportajlarımda bile!…

Anlattıkça aşina olduğum, dinledikçe kendimi bulduğum bir röportaj kahramanı oldu bu seferki Gökçen Gökyer Blog'un misafiri.

Herkese anlatmaya çalıştığım bir duruş var özellikle son zamanlarda sıklaşan: "samimiyet vardır laubaliliğe kaçmayan, içtenlik vardır tüm hislerini kararında anlatan, karşındakiyle paylaşım vardır kimsenin egosunu ortama katmayan…"

Yunus Günçe bahsettiğim Gökçen Gökyer Blog'un yeni konuğu...

İçten ve samimi,
Eğlenceli ve hakiki,
Açık ve net cümleli..

Kendimi bir ara 'kafede bir kahve sohbeti içinde' hissettiğim kıvamda geçen röportaja seni de davet etmeye geldim.

Kahveni aldıysan… Gelsene sen de? ;)


G.G. Sizi ilk DJ olarak tanıdık.. Daha sonra oyunculuk, sunuculuk, TV programı, seslendirme şeklinde devam eden bir kariyerin içerisinde takip ettik. Ama ben hep bunların en çıkış noktasını merak eder, sorarım ve size de sormak istiyorum: İlk nasıl çıktı bu fikir ortaya?
Y.G. Geçenlerde lise yıllığımı karıştırdım, orada da yazmışlar "umarım bir gün hayalindeki 'talk show'u yaparsın" diye. Üzerinden 20 yıl geçti yapamadım. Bu 20 senenin 15'i sektörün içinde geçti ama çok istiyorum. Televizyonun yeni ve bir şeyleri değiştirecek birine ihtiyacı var. O biri olabileceğimi  iddia ediyorum. Kendime "eğlendirici" diyorum ben, direk İngilizce'deki "entertainer" kelimesini çevirerek. 
Müziği de çok seviyorum.. (diyor ve araya girerek "ilk DJ olma fikri de böyle mi çıktı? diye soruyorum.) Üniversite öğrencisiyken mankenlik yapmaya başladım. (hangi bölüm diye bölüyorum yine, "İngilizce öğretmenliği" cevabını alarak şaşırıyorum.) 97 yılında babam ölünce çalışma içgüdüsüne kapıldım. Erberk Ajans'ta mankenlik yaparken Number1 TV ile aynı yerdelerdi ve bir gün güvenlikteki görevliye gidip "Bu kapıdan girmek için ne yapmam gerekiyor?" diye sordum. Onlar da "Mert Savaş var, onu arayacaksın" dediler. Daha sonra Mert Savaş'ın ve çeşitli radyocuların 1 yıl asistanlığını yaptım. Geveze ile 'sabah show'unda asistanlık deneyimim oldu. Sonra o askere gitti ve yayını bana bıraktı. Korkunçtum ilk zamanlar. Radyoculuğum böyle başladı, sonrasında Number1 Fm'de gece DJ'liği yaptım. O zamanlar otomasyon sistemi yoktu (diyor, yılı soruyorum tahmini.. "90'ların sonu ya da 2000'lerin başı" diyor.) CD'leri değiştiriyorsun sabaha kadar, robotik bir şey.. Çok yıprandım. Arkasından Radio Hot, Hot Station, Best TV, Kiss TV şeklinde başladım. ("Kendi bölümünüzü hiç yapmadınız o halde?" diye soruyorum. "Yok ama İngilizce çok konuşuyorum"diyor. =) Tamamlamak istiyorum ilk fırsatım olduğunda. Aslında öğretmenlik çok istediğim bir şeydi. Otoritelerle ilgili sorunum var benim. Özgürlüğüme çok düşkünüm. Çok söz dinleyen biri değilim ben, ama bir manyak da değilim. Nerede ne yapılması gerektiğini biliyorum. (diyor ve gülüyorum dayanamayarak..) Ama artık bunu yapmak için şimdi başka yöntemlerim var.



G.G. Daha sonra ağır basan oyunculuk oldu ve şu an o yüzden mi karşı karşıyayız, yoksa keyifli ve kendinizi yetenekli bulduğunuz için biraz da burayı mı deniyorsunuz?
Y.G. Aslında bana çok fazla seçenek bırakmadılar. Çok iyi bir erkek sunucuyum aslında. Kendimi çok iyi buluyorum (diyor, onaylıyorum.) Kariyerim de böyle başlamış olsa da, "Koçum Benim" şanslı bir işti benim için. Bir anda çok sevildi, çok güzel bir ekipti. Daha sonra bu dizinin bana dikte ettirdiği bir şey oldu aslında oyunculuk. Arkasından "Aşk Olsun", " Savcının Karısı" derken bir "oyuncu Yunus Günçe" oldum. ("Yani oyunculuğa ilk 'oyuncu' olarak başladınız", diyorum, "Evet" diye onaylıyor.) Şimdilerde aslen erkek sunucu olduğumu hatırlatmaya çalışıyorum. Ama sahneden de kopmuyorum. Mesela stand-up konusunda çok ısrarlıyım çünkü çok mutluyum sahnede, iyi hissediyorum kendimi. Performans anlamında da daha gelişiyorum.. (diye açıklamaya başlayınca diğer sorumu araya alıyorum hemen..)


G.G. Peki bunca alanda sizi görürken şimdi bir de stand-up gösteriniz devam etmekte "Kafamda Böcekler Var" isimli. Üstelik belirli bir metin de yok diye okudum gösterinize dair. Stand-up fikri nasıl oluştu?
Y.G. Şöyle bir şey var: Ben stand-upçı olmak istemiyorum. Mizahçı, komedyen gibi bir kategoriyi zorlamıyorum. Kendi kategorimi yaratmaya çalışıyorum. Şunu demek istiyorum: "Kafamda Böcekler Var" çalışılmış bir şey değil, bir text değil, çok kemik bir şey değil, çok değişken, çok güncellenen bir şey. Lego gibi, bazen o parça var bazen o yok.. Hala final halini bulamadım ben "Kafamda Böcekler Var"ın . Beni heyecanlandıran duygu da bu. ("Yani anlatırken, 'süre doldu hadi ben gideyim' mi diyorsunuz? diye merak ederek soruyorum. "Bu kadar yeter diyorum" diye yakın bir cevap alıyorum.) 
Bu yanlış anlaşılmasın. Başka diğer yapılanları reddediyorum ve alternatif bir şey yapıyorum değil olay.  Benim bir metodum var. Zaten dediğim gibi; hep aynı dekor, text olsun istemiyorum. Bir ara elektrikli sahnede, üzerinde kan olan bir atletle çıkıyordum. Mesajı vardı. Ama sonradan belirli noktaları olmasına gerek olmadığını farkettim ve vazgeçtim.  
("Peki yaşanmışlıklar mı anlattıklarınız?" diyorum "Ben çok sert bir 7-8 sene geçirdim ve geçiriyorum hala.." diyerek devam ediyor.) Bunları anlatıyorum, kafamda olan her şeyi anlatıyorum, vanayı açar gibi anlatıyorum sonra bitiriyorum.. Çok fazla gülüyoruz biz ama güldürme gibi bir kaygısı yok. 




G.G. Siz kendinizi saydıklarınızdan hangi mesleğe daha yakın buluyorsunz? Bir 10 yıl sonra nerede ve ne yapıyor olmayı hayal ediyorsunuz?
Y.G. 10 yıl sonra kendimi Kanada'da hayal ediyorum (diye takılıyor, eğleniyoruz.).  Sahnede olmayı çok seviyorum bir defa. İçlerinden birisini seçmeyi düşünmüyorum. Ama deseler ki "Yunus, birini seçmezsen öleceksin", bunların hepsini kapsayan, çok insana ulaşan  ("benim parayla pulla, şanla şöhretle, sosyal statüyle işim yok, ben bir şeyleri değiştirmeye, geliştirmeye çalışıyorum" diye parantez açıyor) bir televizyon programı yapmayı isterim. Televizyonda izleyecek bir şey bulamayanlar var ya hani, onlar için. 
Bunun dışında DJ'lik devam ediyor. Bir DJ arkadaşımla "A Couple of DJs" diye bir grup kurduk ve çalmaya başladık. Yurt dışına da gitmek istiyoruz. Güzel müzik yapıyoruz çünkü deep-house, new-disco çalıyoruz. İnsanları eğlendiriyoruz. İnsanları güldürmek, dans ettirmek; kısacası eğlendirmek çok güzel bir şey. Onlardan yana birisi olarak yapıyorum ben bunları. O taraftayım ben de.  


G.G. Bugün sahneleyeceğiniz oyun "Yok Böyle Bir Kız" ekibi çok ilginç geldi bana bir de. Nasıl bir araya geldi bu farklı karakterler?
Y.G. Bize de öyle geliyor (diye gülüyor). Damla'ya sormak lazım onu. Damla Cercisoğlu ve Hakan Altıner, Tiyatro Kedi'nin kurucusu.. Damla oyunu uyarlayan, yöneten. O yaptı cast'ı. Gamze Topuz'la başlamıştı oyun, sonra Damla geldi yerine o hamile olduğu için. Yaptıkları işi seven bir ekibiz. ("Yani 'hadi böyle bir şey yapalım' değil de 'böyle bir şey var siz gelirseniz olacak' şeklinde mi gelişti?" diye soruyorum) Tabi, bizi tek tek aradılar. Tiyatro Kedi'nin bir işi bu. Bu şekilde gelişti ve iyi de oldu. Güzel bir kimya var sahnede. Güzel bir "Friends" bölümü izler gibi hissedeceksiniz.


G.G. Bugüne kadar "en keyif aldığım iş/proje şu oldu" veya "şu işi de yapmazsam çok içimde kalır" dediğiniz "en"ler var mı?
Y.G. Var, şarkı söylemek istiyorum mesela çok. ("Var yani yeteneğiniz?" diyorum, "Yani, yeteneğimden ziyade söylerim, şimdi söyleyenlere bakıyorum da.." diyor, gülüyoruz yine.) Popçu falan olmaktan bahsetmiyorum. Gidip böyle leş gibi bir barda söylemekten bahsediyorum. Aslında, bu "Kafamda Böcekler Var" ileride 'one man show'a evrilsin istiyorum. Şarkı da söylemek istiyorum içinde. Fakat ülke çok zor bir ülke. Buna kafa yoran insanlar yok, popüler olmanız lazım. Amerika'da olsaydım mesela çok başka şeyler olabilirdi. ("Kanada'da belki.. İngilizce de var" diye gülerek ekliyorum, "onu söyleyecektim ben de" diyerek devam ediyor...) Mesela, anlattığım şeyleri İngilizce de anlatabiliyorum ben, 3 saat konuşabilirim, o düzeyde biliyorum. Yurt dışında stand-up yapmak istiyorum. O yüzden kendime çok iyi bakıyorum. 2015 itibariyle 39'um ve ben daha hiçbir şey yapmadım. Benim %3'ümü kullandık daha! 
Benim kırgınlığım var, kaybettiğimiz zamana. Ben bu kaybettiğimiz zamanı kazanmak için spor yapıyorum, kendimi geliştiriyorum, okuyorum, yazıyorum. Benim 10 yıldır yapıyor olmam lazımdı mesela programı. Belki şimdi olması gerekiyordur. Kitap üzerinde çalışıyorum mesela. Bir gün herkesin kitabı olacak ya.. (Gülerek "Tabi ki de olacak!" diye onaylıyorum.) Blogum da var kafamdaboceklervar.blogspot.com diye. Yazmak çok iyi geliyor bana. Akıl yürütme sistemi gibi geliyor. 
Özenli bir hayatım var. Hayatımda estetik, kalite dediğimiz şeyleri çokça bulundurmaya çalışıyorum. Ama acı çeken bir grup var ya hani bizde... Biz dünyayla eş zamanlı yaşıyoruz. Ben bir Avrupalı, bir Amerikalı ile aynı şeyi, aynı zamanda öğreniyorum. Ben dünya standardına gelmişken, sektörümün; ülkemin benden epey geride olduğunu görmek beni üzüyor. Çünkü çok kolay yetişmek dünyaya.. "Halk bunu istiyor" olayından sıyrılmamız lazım, sen sadece onu veriyorsun çünkü. Sen bu halkı küçümseyerek bir yere varamazsın. 
Ben özel televizyonlara erken başladığımızı düşünüyorum ülke olarak. Belki de hazır değildik donanım olarak. Neyin gerçek, neyin düzmece, neyin provokasyon, neyin manipülasyon olduğunu kavrayacak birikime sahip olman lazım ki, özel televizyon sana zarar vermesin. Ama biz çok zedelendik. O yüzden anlaşmakta bu kadar zorlanıyoruz, çünkü biz dünyayı yakaladık ama yakalamak istemeyenler tarafından karar veriliyor... Dolayısıyla da zorlanıyor olmamız çok normal! 


G.G. Gökçen Gökyer Blog'un Yunus Günçe takipçilerine ne iletmemi istersiniz?
Y.G. Ben onlardan tarafım. Yapacak daha iyi bir işleri yoksa gelip beni özellikle sahnede izlemelerini çok isterim. Ne kadar çok insan olursa o kadar kuvvetleniriz hep birlikte. Ben "topluma geri vermek" diye bir nosyonun artık konuşulması gerektiğine inanıyorum. Topluma geri vermekten kastımın ne olduğunu da ancak kuvvetlendiğimde görebilecekler. Mesela 4 Aralık'ta geleceğim Ankara'ya tekrar stand-up için. Gelsinler, baksınlar. Dünyayı kurtarmıyorum sahnede ama özgün bir şeyler izleyecekleri aşikar ve tanışmak istiyorum onlarla. Beni "kollasınlar". 
Benim eskiye dayanan bir ilişkim var onlarla. Bu yüzden de dikkat ediyorum hayatıma, yaptığım işlere. Elbette hatalar yapıyorum zaman zaman. Ama bunların hepsinin bir açıklaması, bir gerekçesi var. Yapmak zorunda olmasam, yapmazdım mesela o beğenmedikleri şeyleri. Dikkat içinde olduğumu zaten biliyorlar. Twitter'dan takip etsinler. Hazırlansınlar benimle ilgili vakitleri varsa. Bu bir paket aslında, o zaman daha iyi deşifre olurum sahnede. Bana yardım etsinler bu bağlamda. Ve bol bol tiyatroya gitsinler. 
Ve özellikle tanımadıkları insanlardan nefret etmesinler. Tahammüllü olsunlar ve gelişsinler.

Sevgili Yunus Günçe'ye bu keyifli röportaj için ve en çok da nezaketi için çok çok teşekkür ediyor, tüm Ankaralı'ları 4 Aralık'ta "Kafamda Böcekler Var" gösterisine davet ediyorum.

Benim biletim hazır, peki ya senin? ;)

GÖKÇEN GÖKYER BLOG

0 comments:

Yorum Gönder

More

Bu Blogda Ara

Translate

Archive

Recent Posts

Popular Posts

Top 10 Articles

Featured Posts

Most Trending

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı